Çxala Deresi’nde alabalık olsam – Ruhan Odabaş

0
928

Orhan Veli bir şiirinde;
“…
Şiir yazıyorum
şiir yazıp eskiler alıyorum
eskiler verip musikiler alıyorum
bir de rakı şişesinde balık olsam.” der…

Aynı Orhan Veli, Gelibolu’da askerlik yaptığı yıllarda, zaman buldukça Salim’in meyhanesine gider. Meyhaneci Salim, en parasız zamanlarında veresiye içki verir Orhan Veli’ye çünkü. O da bunu unutmaz ve yine bir gün Salim’e giderken çadırının kapısına bir not iliştirir;

“Herkes gider talime
Orhan gider Salim’e.”

Belediyenin açtığı bir çukura düşüp de, en verimli çağında yaşamını yitirene dek tam Orhan Veli gibi yaşar. Şiirleriyle, anılarıyla da sevenlerinin aklından hiç çıkmaz.

Ölüm zor kuşkusuz ve her ölüm erkendir belki de. Ne ki, Orhan Veli’ninki ne kadar farklı bir ölümdür! Ölümünün üstünden bunca yıl geçmesine karşın halâ seviliyor, halâ okunuyorsa ve sözcükleri, dizeleri dilden dile dolaşıyorsa, Orhan Veli için öldü denebilir mi?

Belki şok bir benzetme olacak ama; tanrı herkese Orhan Veli gibi bir ölüm versin mi demeliyiz acaba?

Ben de bir şiirimde;

“…
Söylemiş olayım dostlar, vasiyetim olsun;
ben her yerde yaşarım ama
Artvin’de ölmek istiyorum” demişim. Özlemimi, sevdamı bu sözcüklerle dile getirmeye çalışmışım anlayacağınız.

Şimdi de diyorum ki;

“Çxala Deresi’nde alabalık olsam!..”

Olabilir miyim!

Öyleydim bir zamanlar. Doğup büyüdüğüm Kostanet’in altından geçen Çxala Deresi’nde balık gibi yüzmüş, alabalık yemiştim.

Ya şimdi!

Çxala deresi de dahil, tüm derelerimizi satıyorlar! Çocukluğumuzla, anılarımızla, geleceğimizle oynuyorlar! Sularımıza vurdukları gem, duygularımıza taktıkları prangadır, bilmiyorlar!

Aralık Çayı, Güreşen Deresi, Karşıköy Deresi, Kaynarca Deresi, Gorgit Deresi, Murgul Suyu…

Diyoban Deresi, Meydancık Suyu, Arpalı Deresi, Arsiyon Deresi, Şavşat Çayı…

Balıklı Deresi, Üçırmak, Kapistre, Zurgiza Deresi…

Hungamek Deresi, Zemaven Deresi, Kızıldere, Barhal Çayı…

Ve daha niceleri…

Kafkasların bir yüzünde kalmış güzelim Artvin, belki de dünyanın su sorunu yaşamayan az sayıdaki bölgelerinden biri. Arıtma gereksinimi duymadan, neredeyse tüm derelerden su içebilirsiniz.

Hemen her deresinde, dünyanın nitelik olarak en kalitelilerinden, en lezzetlilerinden olan alabalıklarından görebilirsiniz.

Görebilirdiniz!

Ne yazık ki bitti, bitiyor. Ne dere, ne balık kalmayacak bu gidişle. Kör bir bakış açısı, bağımlı bir mantık, biz duymadan, görmeden, bilmeden tek tek satmış derelerimizi…

Bir ülkenin bağımsızlığı, o ülkenin yer altı ve yerüstü zenginliklerinin kendi denetiminde olmasıyla doğru orantılı değil midir?

Artvin’in tüm derelerini satışa çıkaranlar bunu bilmezler mi, yoksa bağımsızlık gibi bir endişeleri mi yok? Diyelim ki yok, diyelim ki vurdumduymaz davranıyorlar! Diyelim ki işbirlikçi yanları ağır basıyor; biz ne yapıyoruz?

Bölge insanı olarak; çiftçisi, köylüsü, işçisi, memuru, yöneteni, yönetileni olarak ne yapıyoruz?

İktidarda ve muhalefette olan partileriyle, sivil toplum örgütleriyle, ya da sıradan insanlar olarak bizi ilgilendirmiyor mu bu durum? Özlemlerimiz kadar, en az özlemlerimiz kadar sorumluluklarımız da olmalı değil mi?

Tükenen derelerden sonra, tükenme sırasının ağaçlarımıza, çiçeklerimize geleceğini anlayamıyorsak, Bagen’deki, Macahel’deki, Çxala’daki balı bir daha bulamayacağımızı kestiremiyorsak, doğamızla birlikte sağlığımızın da yok olacağını göremiyorsak, Artvinli olmak bunun neresinde?

Okuma yazma oranımızın yüksekliği, her evde en az bir üniversite çıkışlı insanımızın olması neyi kurtarır ki?

Sakın ola ki birileri çıkıp da; “Biz ne yapabiliriz ki” demeye kalkmasın! Bizden başka kim ne yapabilir ki?.

Borçka – Artvin arasındaki baraj gölünün suları altında kalan ekşi narları özleyeceğiz biliyor musunuz?

Kâtiphanları’ndaki dut ağaçlarını, Navdaroğlu’ndaki üzüm asmalarını, incirleri, zeytinleri!..

Yetmez mi?

Çocuklarımız Han Köprüsü’nden misina sallayamayacaksa, bir dahaki gidişimde Nusret’te balık yiyip rakı içemeyeceksem, korka korka sıranın Hanefi’ye de geleceğini düşüneceksem ve her aklıma düştüğünde;

“Çxala Deresi’nde alabalık olsam” deyip yüreğimin başı sızlayacaksa, Orhan Veli’yi nasıl anmam!..

Her andığımda birilerinin kulakları çınlıyorsa, benim çok umurumda mı yani?