Karadenizlileri Lazlaştırmak ya da tektipleştirme

0
818

Kamil Aksoylu

 

Karadenizlilerin Lazlaştırılmasıyla ilgili yazacaklarım sosyolojik bir araştırma olmayıp sadece pratik duruma yönelik gözlemlerle ilgilidir. Karadenizlilerin Lazlaştırılmasının sonuçları bana göre sosyolojik bir incelemeye muhtaçtır. Böyle bir çaba olmasa bile, böyle bir toplumsal algının varlığı bilinmektedir. Kaldı ki benim görüşüm böyle bir çabanın varlığı yönünde.

Karadeniz Bölgesi tarih boyunca yer altı zenginliği ve jeopolitik konumuyla dikkatleri üzerine çekerken aynı zamanda binlerce biyolojik çeşitliliği havzasında barındırmakta olup, farklı dinlere ve dillere mensup toplumları ve kültürleri de bir arada tutarak onlara ev sahipliği yapmaktadır. Söylenenin, bilinenin ve algılananın aksine etnik ve kültürel olarak hiç de homojen olmayıp, toplumsal yapısında farklı dokular barındırır. Bu farklılık, geleneklerinden inançlarına, müziğinden oyunlarına ve mutfağından mimarisine kadar tüm yaşam alanlarında görülür. Çok kültürlü coğrafyalar uygarlıkların beşiği diye tabir edilirken, yaşadığımız topraklardaki kültürel zenginliklerden biz haberdar olmasak da, Anadolu toprakları yüzlerce yıldır bu uygarlıklara beşik sallamayı sürdürmektedir.

Karadenizlilerin Lazlaştırılmasının Anlamı Nedir?
Öncelikle Karadenizlilerin buna pek itirazları olmadığını söylemek gerek. Ne anlama geldiğini pek bilmeseler de kendilerini Laz olarak ifade etmekten hicap duymazlar. Aynı şekilde Lazların da kendilerini Karadenizli olarak ifade ettikleri bilinmekte. Peki sorun nedir o zaman?

Aslında böyle bir soruyu aklımıza düşüren Lazlık ya da Karadenizlilik ile ilgili bir anlayış değil. Soruyu aklımıza düşüren Karadeniz’i tektipleleştirme anlayışıdır. Yani farklı dinlerle farklı dil ve kültürlere mensup halkları barındırmasına rağmen Karadeniz’in Lazlaştırılmasıdır. Bu durumun bölgeye gelen yerli ya da yabancı araştırmacıların da dikkatinden  kaçmadığını belirtmekte yarar var. Ne var ki kimse için pek önem arz etmemiş olmalı  ki bu tip sorular sorulmamış. Ancak Karadeniz’in tektipleştirilmesi Türkiye’nin tektipleştirilmesine önemli bir altyapı oluşturmasıyla da dikkat çekicidir ve Türkiye’de tek örnek uygulamadır. Akdeniz Bölgesinde de farklı din, dil ve kültüre mensup halklar bir arada yaşamasına rağmen Akdeniz bütününe Arap, Fellah ya da Yörük denmemiş. Keza Ege Bölgesi için de aynı şeyleri söylemek mümkün. Sonuçta Karadeniz’in Lazlaştırılmasının gerçekçi bir dayanağı olmasa da, sadece bir algı olsa da Türkiye’nin Türkleştirilmesi amacını taşıyan başka bir tektipleştirme anlayışına hizmet ettiği gözlerden kaçırılıyor. Toplumda diri tutulan başka bir algı da Lazların Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünde sağlam bir yapı taşı olduğudur. Belki de bu yüzdendir ki Karadenizliler kendilerine yapılan Laz yakıştırmasını etnik ayrımcılığa düşmeden benimserler. Bunun toplumsal bir karşılığı vardır muhakkak. Ülkenin bölünmez bütünlüğünde sağlam bir yapı taşı olması kolaylığına kaçmak gerçekçi olmasa bile en başta egemenlerin işine gelmektedir. Bir dönem aynı kolaycı tanım kart-kurt diye Kürtler için yapılmıştı ve doğrusu buna inananların sayısı da küçümsenmeyecek boyuttaydı. Elbette ki yine aynı şekilde tektipçilerin  işine yaramaktaydı.

Sosyolojik anlamda “tektipleştirme ”  ulus devletlerin aşamadığı  kapitalist bir projedir.  Dil, din, kültür olarak kendinden olmayanı dışlar. İnsanları sorgulamaya fırsat tanımadan bir kalıba sokarak din ve milliyetçilik gibi içinde şiddet barındıran şoven duyguları diri tutar. Bizim gibi Çok dinli, çok dilli ve çok kültürlü toplumlarda ‘tektipçilik’ zihniyeti derin sosyal yaralar açabilir.

Sonuç olarak Türkiye’nin Türkleştirilmesinin ülkemize ve Türklere bir yararı olmadığı gibi Karadenizlilerin Lazlaştırılmasının da ne Lazlara, ne Karadeniz’e ve ne de Türkiye’ye bir yararı yoktur, olmamıştır. Ezcümle, Karadeniz topraklarında onca farklı dil ve kültür bir arada barınırken hepsinin Lazlaştırılması Laz diline ve kültürüne bir değer katmayıp ancak yok oluşu hızlandırmıştır. Sosyolojide asimilasyon (baskın yapı ve baskın durum içinde eriyerek yok olmak) olarak tanımlanan bu durum gerçek Karadenizlilik olgusu yerine toplumda algılanan Karadenizlilik algısını diri tutmuştur. Karadenizli eşittir Laz, o da eşittir cideyurum – celeyurum. Yani Lazcanın bir Karadeniz aksanı olduğu algısı oluşturulup başarı da sağlanmıştır.

Dolayısıyla bu algının sosyolojik herhangi bir karşılığı yoktur. Ancak gittikçe zayıflayan toplumsal bir algıdır. Gittikçe zayıflayan diyorum, çünkü çeyrek yüzyılı aşkın bir süredir dünyada ve paralelinde de ülkemizde yayılan etnik bilinçlenme bu algıyı oldukça zayıflattı.  Algı dediğimiz anlayış  bilinçten çok idrakle oluşup kişiden kişiye değişmekte. Algıya göre bakarsanız herkesin kendi algısına göre oluşturduğu bir Laz ya da Karadeniz tiplemesinin olduğunu görürsünüz.

Oysa gerçek Karadeniz olgusunda Karadeniz’de yaşayan tüm farklı kültürlerin oluşturduğu ortak payda vardır. Karadeniz’in farklı insanları, farklı yaşam biçimleri, farklı yapıları ve farklı kültürleriyle bu olguyu ortak üretmişlerdir. Bu olgunun mayasını farklı ve ayrıcalıklı bir genetik yapı oluşturmuyor. Bu olgunun mayasında asıl pay sahibi olan o coğrafyadır. Çünkü yaşam o coğrafyaya mecburdur. İşte bunun için Karadeniz insanı gâh uslu gâh delidir. Karadeniz insanı gâh uslu gâh deli, gâh ahmak, gâh sivri zekâ ve becerisini akılla birleştirerek bu sürekliliği sağlamıştır. Türk’ü, Laz’ı, Gürcü’sü, Çerkez’i, Hemşin’i, Rum’u, Ermeni’si bu olguda ortak paydadır. Bunları sadece Lazlara atfetmek haksızlık olur.