Tarih Boyunca Lazlar – Hasan Azaklı

0
1189

Hasan Azaklı

ANTİK ÇAĞDA LAZLAR
(KOLKHETİ UYGARLIĞI DÖNEMİ)
Lazlar hakkında en eski yazılı belge, Urartu Kitabelerinde M.Ö. 764 yılında Urartu Kralı olan II. Sarduri dönemindeki kitabede Doğu Karadeniz’de Kolkha isimli bir ülkenin varlığından söz eden belgedir. Pers imparatoru II. Kyurs’un M.Ö. 546 yılında gerçekleştirdiği Lidya seferinden bahseden Plinius “Naturalis Historia” adlı eserinde Kolkha ülkesinin Saulak isimli kralına da yer vermiştir. Kral Saulak’ın Kolkhis kralı Aites’in soyundan geldiğini belirtmekte ve kralın sahip olduğu geniş arazilerde büyük miktarda altın ve gümüş madeni elde edildiğini ve onun krallığında ayrıca “Altın Post” nedeniyle meşhur olduğuna yer vermektedir.

M.Ö. 500’lü yılların sonuna doğru yazılan Hekateus’un “Periegesis” isimli coğrafya eserinde Kolkha ülkesinden ve Kolkhlardan bahsedilmektedir. Tarihçi Herodotos M.Ö. 481 yılında Yunanistan seferine çıkan Pers KralıKserks’in müttefiklerini sıralarken Pers Kralının müttefiklerinden Kolkha birliğinden söz etmektedir. Kolkhalılar ağaçtan yapılmış miğferleri, ham deriden yapılmış kalkanları, kısa mızrakları ve eğri kılıçları ile bu sefere katılan kavimler arasında yer almışlardır. Hipokrates’in “Havalar, sular ve yerler” adlı esrinde M.Ö. 5. yüzyılda Phasis bölgesini tanımlarken Kolkha kültürünü detaylı olarak anlatmaktadır. Pseuda Skylax tarafından M.Ö. 335 yılınadoğru hazırlanan coğrafya notlarında, Kolkha sahilleri hakkında bilgiler verilmektedir. Buna göre sahilden Kuzeyden güneye doğru sırayla Dioskua (Soxum), Gyneos (Oçamçire yakınları) ve Phasis (Poti yakınları) kentleri ile Gyenos, Kherobios, Khorsos, Arios ve Phasis isimli akarsuların bulunduğunu belirtmektedir. (1)

Herodotus İranlıların ülkesinin kuzey sınırında Med’ler, Medlerin üstünde Saspeirler, Saspeirler’in üstünde Kolkhislilerin oturduğunu, Kolkhislilerin Phasis ırmağının döküldüğü kuzeydenizine (Karadeniz) kadar gittiklerini açıklamaktadır. Herodotus Kolkhislilerin başlıklarının ağaçtan yapıldığını, kalkanlarının küçük olduğunu ve tabaklanmış deriden yapıldığını, kısa mızrakları, eğri kılıçlarının bulunduğunu, kolkhislilere Teaspis oğlu Pharandates’in komuta ettiğini açıklamaktadır. (2)

Lazlar konusunda araştırmacı yazar Ali İhsan Aksamaz Lazların en eski tarihlerinin Kolkheti kültür ve yönetim alanıyla yakından ilişkili olduğunu belirtmekte “Kolheti” adından ilk kez M.Ö. 8. yüzyıla ait “Urartu Yazıtları’nda” bahsedildiğini, M.Ö. 3. yüzyılda yaşamış olan Rodos’lu Apollonius’un “Argo” adlı eserinde Kolkheti ve Kolkhlar hakkında ayrıntılı bilgi verildiğini, Kolkhetinin yer altı ve yer üstü zenginliklerinin ön plana çıkarıldığını, Kolkhetinin zamanının önemli bir belgesi olduğunun diğer bir kanıt da Homeros’un Odyssesia adlı eserinde Kral Aietes’in ülkesi olarak anmasını açıklayıp vurgulamaktadır. Aksamaz yazısında günümüzde Gürcüstan’ın batısında yapılan arkeolojik kazılar sonucu gün ışığına çıkartılan en eski antik kent ve diğer yerleşim birimleri ile diğer bulguların Kolkheti’nin maddi zenginliklerini ve kültürünü gözler önüne koymakta olduğunu, yapılan bilimsel çalışmaların Kolkheti’nin de içinde bulunduğu bölgenin “eski taş devrinden beri” insanların yaşam alanı olduğunu gösterdiğini, Kolkheti kültür alanının sınırlarının batıdaki Psov nehri, kuzeyde Kafkas sıra dağları, doğuda Suram etekleri ve güneyde de Karadeniz’i izleyerek Trabzon’a kadar uzanmakta olduğunu, M.Ö. 6. yüzyılda kurulan Kolkheti Devleti’nin ise Karadeniz kıyısındaki Gagra civarından Çoruh ağzına kadar olan bölgeyi kapsamakta olduğunu belirtmektedir. (3)

Tblisi üniversitesi öğretim görevlisi Nodar Lomori’nin Egrisi/Lazika Krallığının Tarihi adlı yazısında, Doğu Karadeniz kıyılarında hüküm sürmüş olan Kolkhis Devletinin M.Ö. 6. yüzyıldan 1. yüzyıla kadar çeşitli Kartvel, Megrel, Çani ve Abhaz kabilelerini birleştirdiğini, M.Ö. 2 yüzyılın sonlarında veya 1. yüzyılın başlarında Kolkhis’in Pontus Kralı VI. Mithradates tarafından istila edildiğini ve M. Ö 60 yıllarında Kolkhis’in Roma İmparatorluğu’nun bir vilayeti haline getirildiğini M.S. 2. yüzyılda, eski Kolkhis Devleti topraklarında belirli siyasi oluşumların ortaya çıktığını, Kapadokya Genel Valisi Arrian’ın belirttiğine göre; Kolkhian, Sanniş, Makron, Heniokhi, Zydritae, Lazi, Apsili, Abaski ve Sanigi kabilelerinin Trabzon’dan Diaskuria-Sebastopolis (bugünkü Soxum)’e kadar Doğu Karadeniz kıyılarında yaşamakta olduklarını, Kolkhianın Abovitse (bu günkü Fırtına deresinden)’den başlamak üzere Çoruh kıyısına uzanan tek bir krallık içinde birleşmiş olduğunu, Apsar (bugünkü Goniya) kalesinin bu topraklar üzerinde olduğunu, Rion (Phasis)’un her iki tarafında Laz kavminin yaşadığını, Antik Kolkhis Devletinin yapısal olarak durağan ve homojen bir etnik yapı olarak kabul edilemeyeceğini, devleti oluşturan kabilelerin “Skeptukhii” olarak adlandırılan “ayrı yönetimlerini” içeren kısmi bir bağımsızlığı ellerinde bulundurmakta olduklarını, Kolkhis Devleti’nin bu yönetsel bölgeleri, kuvvetli olduğu zamanlarda barış içinde bir arada tuttuğunu, Skeptukhii yöneticilerinin Kolkhis Kralına bağlı olduklarını açıklamaktadır. (4)

Ksenophon’un “Onbinlerin Dönüşü-Anabasis” adlı eserinde Makronların Yunanlıların ağaç kesmelerine yardım ederek yol açıp Kolkh’ların sınırlarına kadar üç gün eşlik ettiklerini, Yunanlıların Kolkh’ları savaş düzeninde bekler halde bir dağın karşısında bulduklarını, Ksenephon değişik savaş taktikleri ile Kolkh’lara saldırdığını, Kolkh’ların geri çekildiklerini, Ksheneponun savaşçılarının Kolkh’ların kaçtıklarının sanarak çığlıklar atarak Kolkh’ların bulunduğu dağa koştuklarını, burada Kolkh’ların bıraktığı bir çok kovandaki balları yediklerini ve sarhoş olup kendilerinden geçtiklerini, otuz gün Kolkh ülkesinde kaldıklarını ve Kolkh’ların ülkesini talan ettiklerini açıklamaktadır. (5) Ksenephon’un bu eseri Antik çağda Lazların ataları olan Kolkh’ların en zor şartlarda ve sayıca kendilerinden kat kat üstün olan saldırgan düşmanlara karşı nasıl ince ve zeki taktiklerle savaştıklarını belgelemektedir.

EGRİSİ/ LAZİKA KRALLIĞI DÖNEMİ
Lazika-Egrisi krallığının tarihi ile ilgili olarak en gerçekçi ve bilimsel araştırmayla önümüze sermiş olan Gürcü Tarihçi Nodar Lomouri ; Doğu Karadeniz kıyılarında hüküm sürmüş olan Kolkheti Devletinin M.Ö. 6. yüzyıldan M.Ö. 1. yüzyıla kadar çeşitli Kartveli/Megreli-Ç’ani ve Abhaz kabilelerini birleştirdiğini M.Ö. 2. yüzyılın sonlarında veya M.Ö. 1. yüzyılın başlarında Kolkheti’nin Pontus kralı VI. Mihridates tarafından istila edildiğini ve M.Ö. 60 yıllarında bir Roma “vilayeti” haline getirildiğini açıklamaktadır. Yazar Abovitse (bu günkü fırtına Deresi) den başlamak üzere Çoruh Koyuna kadar uzanan bölümün tek bir krallık içinde birleşmiş olduğunu, Apsar (bügünkü Goniya) kalesinin bu topraklar üzerinde bulunduğunu, bugünkü Batı Gürcüstan’ın merkez bölgesi olan Rioni’nin (Phasis)her iki tarafında Laz kavminin yaşamakta olduğunu belirtmekte ve Lazika Krallığının M.S. 1. yüzyılın ortalarına doğru ortaya çıktığını vurgulamaktadır. Yazar M.S. 3. yüzyılın ikinci yarısında Lazika krallığının sınırlarının günümüz Kobuletti’sinden Xobi’ye kadar olan bölgeyi kapsadığını, Lazika’nın Roma’nın vasalı konumunda olduğunu, Lazika Krallarının Roma İmparatorlarının onayı ile saltanatlarını sürdürdüklerini, Lazika’nın kıyı kentlerinde Apsar’da (bugünkü Goniya), Sebastopolis’de (bugünkü Sohumi) Roma Garnizonlarının olduğunu belirtmektedir. M.S. 4. yüzyıldan başlamak üzere Lazika Krallığının önemli ölçüde gücünü geliştirdiğini, Lazika Krallığının gelişmesinin o dönemde Bizans İmparatorluğunun çıkarlarını tehdit etmediğini, Persler, Gothlar ve daha sonra Hunların doğudaki ileri karakolları bertaraf etmesinin, Lazika’yı doğuda Bizans için dayanılması gereken bir müttefik konumuna getirdiğini, M.S. 3. ve 4. Yüzyıllarda Bizans imparatorluğu’nun kendi sorunlarını kendi başına çözememekte olduğunu bu nedenle Lazika Krallarının bağımsızlık yönelimlerini ve bölgesel yayılmasını kabullenmek zorunda kaldıklarını açıklamaktadır. Bu dönemde Abazgi ve Svan ve diğer bağlı bölgelerin yöneticilerinin Lazika Kralı tarafından atandığını, Lazika Devleti’nin bu gücünün kısa ömürlü olduğunu M.S. 5. yüzyılın 70’li yıllarında zayıflamaya başladığını, Bizans İmparatoru ile olan mücadelenin bu sonu hazırladığını, Bizans İmparatorluğu’nun iç bünyesindeki çatışmalardan faydalanan Laz Kralı Gubaz’ın İmparator Marcian’a karşı ayaklandığını, bu ayaklanmada Perslerden destek almak için Çaba harcadığını, savaşı uzun süren müzakerelerin takip ettiğini, sonunda Kral Gubaz’ın, oğlu Tsate lehine tahtından feragat ettiğini, Lazika’nın iktisadi gelişiminde M.S. 4. ve 5. yüzyıllarında bağcılık, hayvancılık ve ormancılığın önemli bir yer tutmakta olduğunu ifade etmektedir. (6)

OSMANLI DÖNEMİNDE LAZLAR
Ali İhsan Aksamaz Tarih ve Toplum Dergisinde yayımlanan “Lazlar I” adlı yazısında, Osmanlı dönemi öncesi ve Osmanlı döneminde Lazları ele alırken, Gürcü Kraliçesi Tamara’nın Haçlı seferleri ve Bizans sarayındaki iktidar çatışmalarından ustalıkla yararlandığını, Tamara’nın Lazların aktif desteği ile Çoruh’tan başlayarak tüm Pontus’u ele geçirdiğini, Tamara’nın amacının kraliçesi bulunduğu konfederal yapının içine etnik olarak Lazlardan oluşan bir Laz devletini de katarak, bu bölgede Selçuklu ve Bizanslılara karşı, konfederatif yönetimin güvenliğini Laz devleti ile sağlamayı amaçladığını, M.S. 1204 yılında Trabzon Krallığı’nın başına Tamara’nın akrabası David Komennos’un geçtiğini, bu dönemde Trabzon yöresine Laz nüfus akışının hızlandırıldığını, Lazların Bizanslılarla olan mücadelesinin 1453’te Osmanlıların Bizans İmparatorluğu’na son vermeleri ile bittiğini, 1461 yılında Osmanlıların Trabzon Krallığı’nı ele geçirmeleri ile Trabzon’un doğusundaki Lazların da yavaş yavaş Osmanlı yönetimine girdiklerini, Lazların 1580’den sonra başlayan süreçle islamiyete geçtiklerini, 1840’lara dek derebeylerinin yönetiminde özerk bir yapı içinde yaşadıklarını, Osmanlı yönetimi altında 15 Laz derebeyinin varlığını sürdürdüğünü, 19. yüzyılda 1814-1821 ve 1832-1834 yılları arasında Doğu Karadeniz Bölgesinde Osmanlı yönetiminin derebeylerin yetkilerini kısıtlamak istemesinden dolayı Laz isyanlarının ortaya çıktığını, Trabzon Valisi Osman Paşa’nın bu başkaldırılara son vermek için Laz derebeylerinin nüfuslarını kırmaya çalıştığını ancak başarılı olamadığını, 1851’de Acara çevresi, Aşağı Gurya ile birlikte Lazistan Sancağı’na bağlandığını, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonucu Batum’un Rusların eline geçmesiyle Lazistan Sancağı’nın Batum’dan Rize’ye taşındığını, bu savaşta Batum ve çevresindeki Lazların kitlesel olarak Osmanlı topraklarına göç ettiklerini ve İzmit Sancağı’na yerleştirildiklerini, Abdulhamit döneminde Lazca alfabe oluşturmak için Hopalı Faik Efendi’nin girişimde bulunduğunu, ancak Faik Efendi’nin tutuklanarak zindana atıldığını, dökümanlarının ateşe verildiğini, ailesinin başka illere sürüldüğünü yine 1914 yılında Laz Talebe cemiyeti, 1919 yılında Laz Tekamül-ü Milliye Cemiyetlerinin kültür amaçlı kurulduğunu açıklamaktadır. (7)

CUMHURİYET DÖNEMİNDE LAZLAR
Cumhuriyet döneminde Lazları ele alırken Osmanlı Devletinin son dönemleri ve Kurtuluş Savaşı devresinde Lazların durumunu da ele almakta yarar vardır. Özellikle 93 harbi diye anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus harbinden sonra Lazistan coğrafyasından dışarıya doğru önemli bir nüfus hareketliliği yaşanmıştır. Bu savaştan sonra Lazistan coğrafyasındaki topraklardan Hopa ile Kemalpaşa (Makriyal-Noğedi) arasındaki Kopmuş mevkiinden Batum, Oçamçire, Kobuleti, bölümü Rusya tarafından ilhak edilmiş, Kopmuş mevkii sınır olarak kabul edilmiştir. Kopmuş mevkiinden Hopa, Arhavi, Vitse (Fındıklı), Ardaşen ve Atina (Pazar) kazalarını içeren Laz toprakları Osmanlı Devleti tarafında kalmış olup, böylece Lazona toprakları iki ayrı devletin yönetsel gücü altına alınmıştır. 1. Dünya Savaşında Osmanlı Devletinin Alman yanlısı politikası sonucu Ruslara karşı savaş konumuna girmesi sonucu, savaşın başında tüm Lazistan coğrafyası Çarlık Rus ordusunun işgali altına girmiştir.

1. Dünya Savaşı sürecinde Çarlık Rusya’sında Sovyet Devriminin gerçekleşmesi ile Lenin önderliğinde oluşturulan yeni Sovyet devletinin, ulusların kendi kaderini tayin etme hakkına saygı temelinde Çarlık döneminde işgal edilen topraklardan çekilmesi sonucu Lazonatopraklarından, Hopa, Arhavi, Vitse (Fındıklı), Ardaşen ve Atina (Pazar) bölümleri Osmanlı Devleti’nin hakimiyetine geçmiş 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nin sonucu Batum İngilizlerce işgal edilmiştir.

Lazona topraklarından Batum Temmuz 1920’ye kadar İngiliz işgali altında kalmış, bu tarihten sonra İngilizlerin bütün Kafkasya’yı boşaltmaları üzerine Batum ve civarı Menşevik Gürcü yönetimi altına girmiştir. 16 Mart 1921 tarihinde S. S. C. B ile T. B. M. M hükümetleri arasında imzalanan Moskova antlaşması ile Lazların yaşadığı topraklar iki devlet arasında bölüşülmüştür. Yapılan bu antlaşma ile Sarp köyünün içinden geçen ve köyü ikiye ayıran dere sınır kabul edilmiş ve Sarp köyünün Hopa’ya bakan diğer yarısı ile Kemalpaşa (Makriyal, Noğedi)Hopa, Beğlivan, Nçxala, Arkabi (Arhavi), Vitse (Fındıklı), Ğera (Işıklı), Ardaşen, Atina (Pazar) gibi Laz yerleşim yerleri Türkiye Cumhuriyeti sırları içerisinde kalmıştır. Osmanlı Devleti’nin son dönemleri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu aşamasındaki süreçte genel olarak Lazona coğrafyası bu şekilde yapılandırılmıştır. Gerek 93 harbi diye anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus harbi, gerek 1. Dünya Savaşı, gerekse Kurtuluş Savaşı sürecinde Lazlar gerek Osmanlı Devleti içinde, gerekse Milli mücadele döneminde önemli etkililikler göstermiştir.

Lazlar 1. Dünya Savaşı sonrası Türkiye’de verilen ulusal Kurtuluş Savaşında etkin bir şekilde rol almışlardır. Ancak Lazların bu fedakarlığı karşılığında Kurtuluş Savaşı sonrası cumhuriyetin kuruluşunda gereken karşılığı bulamamışlar aksine T. B. M. M’nin 1. döneminde Lazistan mebusu olarak seçilebilme şekline bile son verilmiş ve varlıkları ötelenmeye çalışılmıştır.

Osmanlı Devletinin son dönemlerinde ikinci meşrutiyetin ilanı (1908) ve Kanuni Esasi’nin yürürlüğe girmesiyle 17 Aralık 1908’de ikinci meclisi mebusan açılmış olup, bu mecliste Lazlar kendilerini mecliste “Lazistan Mebusu” olarak ifade etmişlerdir. (8)

Osmanlı Devleti döneminde Lazların yaşadığı yerler Lazistan Sancağı olarak idari yapılanmada isimlendirilmiş olup, gerek Osmanlı Meclisi Mebusanına gerekse T. B. M. M’nin ilk döneminde yöreden seçilen milletvekilleri Lazistan Mebusu olarak mecliste yerlerini almışlardır. 24 Nisan 1924 tarihinde tarihinde Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun idari bölümünde yapılan değişiklik sonucunda sancaklara verilen adlar vilayet adını almış olup, Lazistan Sancağı lağvedilerek Lazistan Sancağı’nın içinde yer alan Atina (Pazar), Ardeşen, yerleşim yerleri Rize İline bağlanmış, Hopa kazası ve bu kazaya bağlı Vitse (Fındıklı), Arhavi, Kemalpaşa (Makriyal -Noğedi) nahiyeleri Artvin iline bağlanmıştır . (9)

LAZLARDA MÜZİK-DİL VE KÜLTÜR
Türkiyeli Lazların müziğiyle ilgili Lazca türküleri okuma çalışmalarının başında Arhavi’li müzisyen kemençeci Yaşar Turna gelmektedir. Yaşar Turna Lazca türküleri içeren plakları 1970’li yıllarda çıkararak bu alanda önemli bir adım atmıştır. Söylediği geleneksel Laz ezgileri Doğu Karadeniz bölgesinde popüler hale geldi. Türkiye’de “ilk Lazca plağı” çıkartarak (1968) Laz müziğinin tanınmasına büyük katkı sağladı. Derlediği Lazca türküleri, kendisine özgü tavrı ile yorumlayarak o ezgilerin bugüne kadar gelmesini sağladı. Yine Laz şairi Vitse’li (Fındıklı’lı) Reşid Pehlivanoğlu’da önemli bir şahsiyettir. Özellikle 1900’lü yılların başında yazdığı “Bozoşi Destani, Lazistan’işi Destani”adlı şiirleri Laz dili alanında değerli bir çalışmayı içermektedir.

Gerek Yaşar Turna gerekse Erkan Ocaklı’nın yapmış oldukları Lazca türküleri söyleme çalışmalarından sonra uzun bir süre Laz müziğinde bir boşluk kalmış (özellikle 1980’li yıllarda) daha sonra 1990’lı yıllarda Zoğaşi Berepe grubuyla ilk Laz müzik grubunu oluşturan Kazım Koyuncu ve ekibi Lazcanın ve Laz türkülerinin yeniden dillere düşmesine önemli katkıları olmuştur. Kazım Koyuncu ile birlikte Erdal Bayrakoğlu, Birol Topaloğlu bu alanda çalışmalar yapan Türkiyeli Lazlar olarak yerlerini almış bulunmaktadır.

Tarih boyunca değişik ülkelerin işgali ve istilasına uğrayan Lazlar dillerini bütün zorluklara rağmen günümüze kadar yaşatmaya çalışmışlardır. Laz dili konusunda çeşitli araştırmacıların yaptığı çalışmalar sonucunda; Araştırmacı yazar İsmail Avcı Bucaklişi Laz dilinde Atina (Pazar), Arkabi (Arhavi) ve Xopa (Hopa) şeklinde üç şive olduğunu, Prof. Niko Marr ise bu üç şive ile birlikte Artaşeni (Ardeşen) ve Bulepi ağzının Atina (Pazar), Vitse ve Pilarget ağzının Arkabi (Arhavi), Çxala ağzının Hopa (Hopa)şivelerinin alt kolları olduğunu söylemektedir. (10)

Japon dil bilimci Kojima Goişi ise Lazcanın Güney Batı Kafkas dil grubuna bağlı bir dil olduğunu, isimlerin ergatif halinin (/k-hali), dadif halinin (/s hali) ve yalın hali şeklinde olduğunu, Lazcanın diğer Kafkas dilleri gibi ergatif (/k-hali) cümle kuruluşu olan bir dil olduğunu, Pazar, Fındıklı ve daha doğudaki Lazlarda ergatif (/k-hali) ve dadif (/s-hali) cümle kuruluşlarının olduğunu, Ardeşen ve Çamlıhemşin’deki Lazlarda bu durumun kaybolduğunu, Lazca ve Megrelcenin birbirlerine bulutsu (geçişli) diller olduğunu, bu iki dilin hem iki dil olarak, hem de şive olarak görülebileceğini açıklamaktadır. (11)

SOVYETLER BİRLİĞİ’NDE LAZLAR
1917 yılında Rusya’da meydana gelen ekim devrimi sonucunda Rus askerlerinin çekilmesi ve akabinde T. B. M. M Hükümeti ile Sovyetler Birliği arasında 1921 yılında imzalanan Moskova antlaşmasıyla iki ülke arasında bugünkü sınırlar belirlenmiş, bu belirlenme sonucu Hopa’nın Sarp köyü ikiye bölünmüş, Sarp köyünden batıya doğru olan ve Kemalpaşa (Makriyal-Noğedi), Hopa, Arhavi, Fındıklı, Ardaşen, Pazar gibi Laz yerleşim yerleri Türkiye Cumhuriyeti sınırlar içinde kalmış, Sarp köyünün diğer yarısı ile Gönye, Batum ve çevresi Sovyetler Birliği toprakları içerisinde kalmıştır.

Sovyetler Birliği toprakları içerisindeki Laz yerleşim yerlerinden Sarpi, Batum çevresindeki Lazlar Gürcüstan Cumhuriyeti’ne bağlı Acaristan Özerk Cumhuriyeti içerisinde yer almış, Sohum ve çevresindeki Lazlar Abhazya Özerk Cumhuriyeti topraklarında yer almışlardır. 1926 yılında yapılan nüfus sayımında Abhazya Özerk Cumhuriyeti’nde yaşayan Lazların sayısı 1875 olarak kaydedilmiştir. 1946’da tüm Gürcüstan’da yaşayan Lazların toplamı 20. 000 olarak tahmin edilmektedir. (12)

Yine 1923 yılında toplanan RKP (B)’nin XII. parti Kongresine sunulanParti ve Devlet İnşasında Ulusal Etkenler Üzerine Raporda; “…. Birçok milliyetlerden oluşan bazı cumhuriyetlerde defansif milliyetçilik, bazen saldırgan milliyetçiliğe, en güçlü milliyetin bu cumhuriyetlerin güçsüz milliyetleri karşısında keskin şovenizme dönüşmektedir. ” Tespiti yapılmış, tüm bu şovenizm türlerinin belli ulusal cumhuriyetleri bir kin entrika alanına dönüştürmekle tehdit eden en büyük kötülük olduğu vurgusu yapılmıştır.

Ulusal sorun temelinde yapılan bu tespitler neticesinde 9-12 Haziran 1923 tarihlerinde yapılan RKP (B)’nin ulusal cumhuriyetlerin ve bölgelerin sorumlu fonksiyonerleriyle yapılan dördüncü danışma konferansında “yerli halkın kültür düzeyinin yükseltilmesi için önlemler” de; Yerli halkın ana dilinde faaliyet gösteren kulüpler ve başka aydınlatma yerlerini kurmak, yerli halkın ana dilinde çalışan her kademedeki eğitim kurumlarını genişletmek, yerli halk okulu öğretmenlerini okulda çalışmaya çekmek, yerli halkın ana dilinde okuma-yazma dersi veren bir dernekler ağını kurmak, bir yayın evi teşkilatı kurmak gibi kararlar alınmış bulunmaktadır. (13)

Gerek RKP (B) XII. Parti kongresi kararları, gerekse Ulusal sorunlar üzerine yapılan danışma konferansında tespit edilen hususlar ile alınan kararlar ülke çapında uygulamaya geçirilmiş ve Sovyetler Birliği’nde Gürcüstan Cumhuriyeti içerisinde Acara Özerk Cumhuriyeti ile Abhazya Özerk Cumhuriyeti’nde yaşayan Lazlar, Laz okulları direktörü İskender Tsitaşi öncülüğünde Lazca sesleri karşılayan Latin alfabesi geliştirilmiş, İlkokul 1. sınıflar için Alboni (alfabe) hazırlanmış, ayrıca “Okitxuşeni Supara” adlı okuma kitabı hazırlanmıştır. Lazlar bu çalışma temelinde Lazca eğitim yapmaya başlamışlardır. Eğitim çalışmaları yanı sıra Lazlara yönelik “Kızıl Yıldız” anlamına gelen 7 Kasım 1929 yılında “ Mçita Muruntsxi” adlı gazete yayına sokulmuştur. (14)

Sohum’da Lazlar tarafında 1. sayısı 7 Kasım 1929’da çıkarılan “Mçita Muruntsxi” gazetesinde “Ağapek Pati İzmocepe Ziroman” (Ağalar kötü rüyalar görüyor) adlı tiyatrodan, “Mo Vincirat” (uyumuyalım) adlı şiirden, Lazuri Alboniden (Lazca alfabeden), Acaristani (Acara Özerk Cumhuriyetinden), “Dünyaşi Ambarepe” (Dünyadan haberler) başlıklarıyla değişik konulara yer verilmiş bulunmaktadır. (15)

1907 yılında Hopa’nın Ortahopa Mahallesinde doğan şair Helimişi Xasani’nin gerek Türkiyeli gerekse Sovyetler Birliğindeki Lazlar üzerinde özel bir yer ve önemi vardır. 1932 yılında Hopa’dan Batum’a giden ve 1976 yılı baharında ölümüne kadar yaşamını Sovyetler Birliğinde geçiren Helimişi Xasani’nin edebiyat, resim, şiir, tiyatro gibi değişik alanlarda çok önemli sanatsal çalışmaları bulunmaktadır. Lazların unutulmayan şairi Helimişi Xasani 1932 yılında S. S. C. B Ulusal Azınlıklar Enstitüsünde dans, müzik, tiyatro gibi konularda eğitim almış olup, bu dönemde Leningrad’da “Lazuri Gruba” adlı bir horon ekibi kurmuştur. Helimişi Xasani Laz halk dansları konusunda eğitim vermiş, gösterilere katılmış, kazandığı başarılardan dolayı bir çok ödül almıştır. Helimişi Xasani’nin “Koreas A Lazi Kulani” (Kore’de bi Laz Kızı) adlı romanı ve çok sayıda yağlı boya tabloları, Lazca şiir, çocuk hikayeleri, Tiyatro oyunu, Laz müziği derlemeleri ve besteleri mevcut olup bu unutulmaz Laz Şairinin mezarı Gürcüstan Cumhuriyeti’ndeki Sarpi köyünde bulunmaktadır. (16)

Sovyetler Birliği’nde yaşayan Lazlardan Ziya Nuri, Ali Tandilava ve Muhammet Vanilişi gibi yazar ve sanatçılar da Laz toplumunun sanatsal ve kültürel gelişimleri için çabalar harcamışlardır. Ayrıca Sarpi Köyü’nün kızları tarafından “Şurimşine” adlı bir müzik grubu oluşturulmuş ve bu grupça Gürcistan’da yaşayan Lazlar içerisinde Lazca türküler derlenerek Lazca müzik icra edilmeye çalışılmaktadır.

KAYNAKLAR:
(1)-Ahmet Mircan Zehiroğlu, Antik Çağlarda Doğu Karadeniz. Çiviyazıları yayınları-İstanbul- 2000

(2)-Heredotos, Herodot Tarihi, sayfa:17, 18, 50, 115, 174, 202, 203, 348, Remzi Kitapevi-İstanbul-1991

(3)-Ali İhsan Aksamaz, Kafkasya Kültür Kökenli Bir Topluluk, Lazlar-Kafkasya Yazıları Dergisi, Sayı:1, sayfa:94, 95-Yıl-1997

(4)-Nodar Lomori-Egrisi/LazikaKrallığı’nın Tarihi-Ogni Dergisi, Sayı:5, sayfa:23, 24 Yıl-1994

(5)-Ksenephon, Anabasis (Onbinlerin Dönüşü)Sayfa:140, 141, 142, 143 Sosyal Yayınları

(6)-Nodar Lomouri-Hristory of the kingdom of Egrisi/Lazika, form its origins to the fifth century-Bedi Kartlisa, 26, Paris 1969

(7)-Ali İhsan Aksamaz-Lazlar-1 makalesi, Tarih Ve Toplum Dergisi, yıl 1999-Sayı:185, Sayfa:15, 16, 17, 18, 19

(8)-Ali Nejat Ölçen-Osmanlı Meclisi Mebusanında Kuvvetler Ayrımı ve Siyasal işkenceler-Sayfa:9, 10, 44, 117-Ayça yayınları, 1. Basım, Ankara-1982

(9)-Halit Özdemir-Artvin Tarihi-2. baskı-Sayfa: 328, 329, 331, 332, 333- 2. baskı-2002

(10)-İsmail Avcı Bucaklişi, Lazuri Nena, Laz Dili-Mjora Dergisi-Sayfa :48-Sayı:1-Yıl-2000

(11)-İsmail Avcı Bucaklişi, Kojima Goişi ile Röportaj-Kafkasya Yazıları-Sayfa:112, 113, 114, 115, 116, 117-Sayı:2-Yıl 1997

(12)-Ali İhsan Aksamaz-Kafkasya Kültür Kökenli Bir Topluluk:Lazlar. Kafkasya Yazıları Dergisi-Sayfa:100, 101-Sayı:1-Yıl 1997

(13)-J. V. Stalin-Eserler-cilt:5-Sayfa :163, 209, 245, 246-İnter Yayınları-1. Basım-1990

(14)-Mehmet Ali Beşli- “Tarihe Karşı Kısa Bir Tarih” konulu yazısı. -Mjora Dergisi-Sayfa:16, 17, 18, Sayı:1-Yıl:2000

(15) -Mçita Muruntsxi Gazetesi-7 Kasım 1929-Sayı: 1-Sohumi

(16)İsmail Avcı Bucaklişi-Romantik Bir Laz Sürgün Şair: Helimişi Hasan’i, Mjora Dergisi-Sayfa: 30, 31, 32, 33-Sayı: 1-Yıl: 2000

Emekli İlköğretim Müfettişi
Eğitimci-Yazar