Artvin Kadın Dayanışma Platformu tarikatta çocuk istismarı skandalını protesto etti

0
124

Artvin Kadın Dayanışma Platformu BirGün’ün ortaya çıkardığı İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı H.K.G.’nin 6 yaşında ‘evlendirilip’ istismara maruz bırakılması skandalını protesto etmek için Halitpaşa Meydanında basın açıklaması düzenledi. “Çocuklarımızı karanlığa teslim etmeyeceğiz, laiklikten vazgeçmeyeceğiz” yazılı pankart taşıyan kadınlar “Özgürlüğümüz için buradayız”, “Tarikata teslim olmayacağız”, “Timur Soykan yalnız değildir” sloganları attı.

Artvin Kadın Dayanışma Platformu adına basın açıklamasını okuyan Nurcan Ay Katırcı, Türkiye’de her gün yaşanan acılar sebebiyle bir günlerini dahi yürekleri acımadan geçmediğini vurguladı.

Kimsenin dini yaşama şeklini inancını, inancının derecesini, inancı gereğiyle yaptıklarını sorgulamadıklarını ve yargılamadıklarını belirten Katırcı, “Kendisine tarikat diyen bir topluluğun çocuğa ve çocuklara yaşattıklarına karşı gelmek, dini hassasiyetlere yapılan bir saldırı değildir. Çünkü adına tarikat denen şey, bu dinin kutsalı değildir, tarihin hiçbir döneminde de olmamıştır. Bu dinde kutsal olan tek bir şey vardır o da Kuranı Kerim ve onun söyledikleridir. Tarikatlar ve cemaatler kutsal oluşumlar olsaydı bir zamanlar yere göğe konulamayan FETÖ cemaati daha sonra bu ülkenin en büyük tehlikesi olarak bir darbe gerçekleştirmezdi herhalde diye düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.

Okullarda, eğitimde herhangi bir aksaklık olduğunda ortalığı ayağa kaldıranların, tarikatın kutsal bir kavram olduğunu düşündüğü için oradaki yanlışlara sessiz kaldığının altını çizen Katırcı, “Biz toplum olarak öncelikle bu kutsallık algısını zihinlerden silmeliyiz. Bir tarikatta, cemaatte gerçekleşen korkunç bir olaya tepki gösterenleri sanki dine tepki duyuyormuş algısıyla yansıtmaya çalışanların gerçek niyetini halkımıza anlatmak zorundayız” diyerek bu oluşumların, kutsal olmadığı gibi artık gerekli de olmadığına dikkat çekti.

Siyasi iktidarın çocuğunu okutmak için yurt bulamayan gariban insanları ya da yerde bir ambalajın üzerinde Arapça yazıyor diye onu öpüp başına koyup yerden kaldıran, saf bir inançla dinini yaşamaya çalışan insanları kandırabileceğini ama kendilerini kandıramayacağını belirten Katırcı, “Bu ülke sizin babanızın tarlası değil; istediğiniz gibi sürüp ekemeyeceksiniz. İhtiyaçlı oldukları için, size muhtaç oldukları için yurtlarınızda kalmak zorunda kalan o çocukların, o gençlerin sizlere karşı ne hissettiğini bizler yakından biliyor, görüyoruz. Hocam ne olur beni oradan kurtarın, diye kaç öğrenciye tanık bu kulaklarımız biliyor musunuz? Zannetmeyin ki bu şekilde dindar bir nesil yetiştiriyorsunuz. Yarın arkanızdaki iktidarın gücünü kaybettiğinizde ilk bu çocuklar karşınıza dikilecek ve sizden hesap soracak” dedi.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2021-2022 eğitim öğretim yılı okullaşma istatistiklerine göre, ilkokulda 195 bin, ortaokulda 298 bin, lisede 373 bin kız çocuğunun eğitimin dışında olduğuna dikkat çeken Katırcı, “Açık öğretimde okuyan kız çocuğu sayısını ise 636 bin 270 olarak belirten istatistikler toplamda 1,5 milyonu aşkın kız çocuğunun eğitim sisteminin dışında bırakıldığını göstermektedir. Bu rakam korkunç bir rakamdır. 21.yüzyıl Türkiye’sinde bu rakam inanılması zor bir rakamdır. Bu çocuklara ulaşmak şu anki teknolojiyle çok imkânsız olmasa gerek ama biz kız çocuklarının eğitimin dışına atılmaktaki niyeti biliyoruz. Dün küçüğün rızası vardı deyip bizi susturduklarını zannedenler bugün ‘olay kişileri bağlar aile içi bir olay, bunu neden bu kadar büyütüyorsunuz’ diyerek yine bizi haksız konuma düşürmeye çalışıyor. Bu ağza almaktan bile imtina ettiğimiz olayı ortaya çıkartan gazeteci Timur Soykan için yargılansın diyenlerin korkularının ne olduğunu çok iyi biliyoruz” sözlerini ekledi.

“Savcılık dosyasındaki belgeler gösteriyor ki, on yıl önce 2012 yılında, cinsel istismar doktor tarafından fark edilmiş, bunun üzerine soruşturma başlatılmış, ancak organize sahtekarlıkla soruşturmanın üstü örtülmüştür. Yıllarca bu istismarı yaşamış ve hayatta kalmayı başarmış olan kadının beyanı, doktor raporları, fotoğraflar, ses kaydı, şüpheli ikrarları dikkate alınarak; suçlular ve bu suça yardım ve yataklık eden herkes yargılanmalı ve eylemleri nedeniyle cezalandırılmalıdır diyoruz” diyen Katırcı, bu konuda bu ülkenin cesur savcıları ve hakimlerine çok önemli bir görev düştüğünü bildiklerini ve adalete güvenmek istediklerini dile getirdi.

Katırcı açıklamasını şu ifadelerle sonlandırdı:

“Biz, kamuoyu olarak tepkisiz kalmadığımız sürece çocuklarımızı koruyabiliriz değerli dostlar çünkü her defasında her defasında deniyorlar ve kamuoyunun tepkisine göre yasalarda değişiklik yapmaya çalışıyorlar, bunlarla ilgili birkaç örnek vermek istiyorum sizlere:

2016 yılında yayınlanan TBMM Boşanma Komisyonu Raporu’nda tecavüzcünün 5 yıl boyunca istismar/tecavüz ettiği çocukla ‘sorunsuz’ ve ‘başarılı’ bir evlilik sürdürmesi halinde denetimli serbestlikten yararlanması önerildi. Çocuk istismarı ile ilgili ‘Bir kereden bir şey olmaz’ politikası yürütenler, hem eski Ceza Kanunu’nda yer alan çağdışı ‘tecavüzcüsüyle evlendirme’ düzenlemesini üstelik çocukları da kapsayacak şekilde geri getirmeye, hem de evlilik yaşını 15’in de altına indirmeye çalıştı. Kasım 2016’da bir gece yarısı Meclis’e getirilen yasa taslağı ile çocuk cinsel istismarcılarına af getirmeye çalışan iktidar, kadın hareketinin verdiği mücadele ile muhalefetin ve kamuoyunun tepkileri sonucunda bu yasayı geçiremedi. Ancak denemeye devam etti. Diyanet İşleri Başkanlığı 2018 senesinin başında, resmi internet sitesinde yayınladığı fetvalarda çocukların evlendirilmesinin uygun olduğunu buyurdu; “İslâm hukukçularınca bulûğ çağının alt sınırı, erkekler için 12, kızlar için 9 yaş olarak belirlenmiştir” dedi. Gelen tepkiler üzerine bu fetva Diyanet’in web sitesinden kaldırıldı. Pandemiyi fırsata çevirmeye çalışan iktidar, 2016 senesinde tepkiler sonucu yasalaştıramadığı Ceza Kanunu’nun 103. maddesinde değişiklik içeren çocuk cinsel istismarı faillerine af getirecek ve Medeni Yasa’da belirtilen evlilik yaşını 13’e kadar düşürecek yasa teklifini tekrar gündeme getirdi. Kadın hareketinin, muhalefetin ve kamuoyunun verdiği tepkiler sonucunda bu teklifin bir kez daha Meclis’e gelmesi engellendi. Bunlar kamuoyuna yansıyıp da tepkiler sonucunda geçirilmeyenler.

Biz çocuklarımızı bu tarikatların karanlığına teslim etmeyeceğimizi her mecrada dillendirdikçe, bu tarikatların dinle ilgisi olmadığının altını çizdikçe bu ülkenin sağduyulu insanlarına kendimizi doğru anlattıkça ve karanlığa karşı topyekûn karşı durdukça çocuklarımıza onurlu, yaşanabilir, aydınlık bir gelecek bırakacağız. Korku karanlığı besliyor ve bizim artık bir karanlık köşede kaybedecek tek bir evladımız daha yok. Tüm bunların yaşanmamasının, ülkede herkesin inancını en doğru şekliyle yaşamasının, inanmayanın da inanla eşit koşullarda yaşamını sürdürmesinin tek bir güvencesi vardır laiklik. 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı kanun daha sonra 1982 anayasasında “İnkılap kanunları” arasında kabul edilerek koruma altına alınan, anayasanın 174. maddesine göre anayasaya aykırılığı iddia edilip iptal edilemeyecek kanunlar arasına alınmıştır. Sonrasında yaptıkları bazı değişikliklerle yasayı delme çabasında olanlar şunu bilmeliler ki bunu talep etmek tarikatlar kapatılsın demek hala anayasal bir haktır.  İşte bu sebeple bugün buradan bir kez daha cesaretle haykırıyoruz: Tarikat ve cemaatler kapatılsın çünkü biz çocuklarımızı karanlığa teslim etmeyeceğiz laiklikten asla vazgeçmeyeceğiz.”