Yeşil Artvin Derneği Başkanı Nur Neşe Karahan; 

“Bugüne kadar bütün hukuki davalarımızı kazana kazana geldik. 25 yıldır mücadele ediyoruz. Bir kuşak madencilerle mücadele içinde geçti. Türkiye’de hangi mahkemeye giderlerse gitsinler, hatta dünyanın en büyük mahkemelerine, AİHM’ye gitseler, madenşirketlerine Cerattepe’de yine izin çıkmaz. Çünkü burası dünyanın mirası olabilecek kadarmuhteşem ve zengin bir flora ve fauna alanı. Hemen altında bulunan koca bir şehir, 30 bin insanıyla sonsuza dek yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Ama ne hikmetse bu madenşirketleri ve gözünü para hırsı bürümüş bazı kimselerin hiç umurunda değil. Ama Artvin halkının umurunda” diyorsa, Artvin’de bir sorun var demektir ve bu sorun, sayın Karahan’ın söylediği gibi 25 yıldır sürmektedir…

Orada doğup büyüyenlere sözüm yok. Zaten o bölgenin insanıdırlar, Artvin ve çevresini çok iyi biliyorlar. Onlara anlatmaya çalışmanın gereği de yok yani…

Bir kez bile gidip görenlere de sözüm yok diyeceğim ama, yeteri kadar gezip görmüşler midir bilemem. Gördüklerinden yola çıkarak daha kolay anlatabileceğimizi düşünürüm…

Sözüm hiç gitmeyenlere; fotoğraflarını görüp, doğasına imrenerek bakıp, bir kez olsun gidemeyenlere olacak…

“Anlatılmaz, yaşanır” derler ya, öyle bir şey Artvin. Dil yetmez, akıl yetmez, göz yetmez…

Rize ile sınır olan Arhavi’den başlarsınız. Karadeniz’in laciverti ile çay bahçelerinin yeşilinin bu kadar uyum içinde olmasına şaşkınlığınız buradan başlar…

Geçin Hopa’ya, aynı şaşkınlığı orada da artarak yaşarsınız. Sahil ile Kafkasya’nın buluştuğu noktaya doğru tırmandıkça, aldığınız havanın değişmesi değildir yalnızca farklı olan. Bitki örtüsü ve renk başınızı döndürür…

Cankurtaran’dan Çifteköprü’ye, oradan benim doğup büyüdüğüm, derelerinde alabalık tuttuğum, dağlarında yaban mersini yediğim Demirciler’e (Çxala) inersiniz ve sonrası Borçka. Deli dolu akarken gemlenen Çoruh’la buluşma noktasıdır burası…

30 km daha yolunuz var Artvin il merkezine.Şu andaki baraj gölünün kıyısından, belki de yayınların sıçrayışlarını görerek çıkarsınız Artvin Köprübaşı’na…

5 km daha çıkmalısınız. Kıvrılan yol, sizi belki de Türkiye’nin en küçük ve trafik ışığı olmayan il merkezine götürür…

Hep yeşildir. İncir, üzüm, nar, hurma, erik, ayva derken, aklınıza gelebilecek hemen her meyvenin yetiştiği o küçücük bahçeler hep yemyeşildir. Yürekli, çalışkan, konuksever insanların, kavgasız gürültüsüz, barış içinde yaşadığı bir il merkezidir Artvin…

Ve Kafkasör…

Hatila Vadisi…

Yalnızca Artvin’in değil oralar…

Yalnızca Türkiye’nin değil oralar…

Sözünü ettiğim yerler, sayın Karahan’ın dediği gibi tüm dünyanın ortak malı…

Birileri, AKP’nin yol verdiği birileri, AKP içinden kimlerle ortaklıkları varsa artık, ve acımasızca, ve pervasızca, ve “ben yaparsam olur” mantığıyla, Kafkasör’de, Hatila Vadisi’nde, Cerattepe’de, hem de siyanürle altın çıkarmanın hesabında.

Ne demek bu!

Artvin’in havasının, suyunun, doğasının yok olması demek…

Ne demek bu!

Artvin insanının yaşamının son bulması demek…

Siz olsanız ne yaparsınız o zaman?

Artvin insanı da onu yapıyor işte ve yapacak, yapmaya devam edecek. Yaşamını, geleceğini savunacak…

Bu noktaya gelince insanın aklına şu geliyor; Artvin’i, Artvin insanını yok etmeye çalışanlara yol veren, el altından ortaklık bile yapan AKP’ye, Artvinliler nasıl oluyor da oy veriyor!..

Ben bu kadarını soruyorum kendi kendime ve yanıtını bulamıyorum doğrusu…

Şimdi bir kez daha sorayım sizlere; Artvin’e hiç gittiniz mi?

Gidip görseniz, siz benim gibi kendi kendinize sormazsınız belki de. Açarsınız ağzınızı, yumarsınız gözünüzü; artık kime, kimin neresine denk gelirse…