Artvin’in Köy Kanunu – Ebru Erbaş

0
923

Ebru Erbaş

Çeyrek asırdır madene direnişin destanını yazan Artvin en sonunda Olağanüstü Hal uygulamaları ve eylem yasaklarıyla cendere altına alındı. Cengiz Holding bu ağır baskı ve hukuksuzluk ortamında Cerattepe’yi katletmeye girişti. Daha maden rezervine ulaşmadan çevre tahribatları inanılmaz boyutlara ulaştı; teleferik hattı boyunca bütün vadiler hafriyatlarla dolduruldu, sularımız kirlenmeye başladı, maden alanına yakın bölgelerde yaşayan köylülerimiz topraklarını kullanamaz, tarım ve hayvancılık yapamaz oldular, kendi tapulu yerlerine gitmek için valilikten izin almaları gerekiyor.

Şirketlerin doğayı, yaşamı, hukuku, bilimi, tüm değerleri katleden bu talana ancak OHAL ortamında, devletin her türlü baskı aracıyla bir şehrin üzerine çökmesiyle girişebildiklerini biliyoruz. OHAL’e dayandırılan eylem yasağının on ikinci kez uzatıldığı bu ortamda her şeye rağmen direnişini haklılığından aldığı güç ve kararlılıkla sürdüren Artvin halkı, son olarak “madencilik yapılabilir” kararını Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Anayasa Mahkemesi’ne yapılan itiraz başvurusunun hazırlığına önemli katkıda bulunan ve kendisi de KHK kurbanı olan değerli anayasa hukuku hocamız Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu bu baskıcı uygulamaların başka bir hukuksuzluğuna dikkat çekiyor: “Artvin’de 20.yüzyıldan bu yana bir süreç devam ediyor, bilindiği gibi bir çevre davası, doğa kıyımına karşı mücadele var. Türkiye’de OHAL ve bu çerçevede alınan önlemler, esasen 15 Temmuz gecesi yapılan darbe girişiminin yol açtığı kamu düzeni ihlallerinin onarılması amacıyla alınması öngörülen tedbirlerdir. O bakımdan OHAL çerçevesinde alınması öngörülen tedbirlerin Artvin çevre davasına uygulanması bir anayasa ihlalidir, tamamen anayasa dışıdır. (…) olağanüstü ortam ve koşulların, OHAL ile hiçbir ilgisi bulunmayan alanlara, konulara uygulanmış olduğunun bir göstergesidir. Bu sürekli dillendirilmesi gereken önemli bir konudur.”[1]

Halbuki daha ne OHAL ne de bu devletin hukuku varken, Artvin halkı kadimden beri kendi kolektif “Köy Yasağı” hukukunu uygulardı. Maden karşıtı mücadele boyunca da Artvin’in eskilerinin sık sık andığı Köy Yasağı, insanların içinde yaşadıkları doğayla, ürettikleri ve yeniden ürettikleri çevreyle ilişkilerini düzenleyen O en hakiki HAL’di. Daha ÇED raporları icat edilmemişken, eğimli bir araziye kurulmuş olan Artvin’de doğasına dokunulmak istenmeyen bölgeleri köy halkı kendi tespit eder ve ortak karar alırdı: “Burada köy yasağı olacak, buraya kimse girmeyecek, buradan ağaç kesilmeyecek, dal alınmayacak.”

Köy Yasağı, 19. yüzyılda bölgeyi gezen J. Mourier isimli Fransız araştırmacının da ilgisini çekmiş ve 1887 baskısı Batum ve Çoruh Havzası kitabında konuya değinmiş. Aynı bölümde artık maden projelerinin doğasını tamamen tahrip ettiği, bilim kurgu filminden fırlamış bir distopik platoya dönen Murgul’un bir zamanlar bereketli topraklarından, sıhhatli havasından bahsetmesi, 130 yıllık bu metni bizler için daha da can yakıcı ve ibret verici kılıyor.

Daima doğasıyla var olmuş Artvin, bugün dünyanın en büyük madencilik sahasına dönüştürülmüş durumda: Murgul bakır Madeni’nden başlayıp Borçka’nın arkasından dönüp, Cerattepe ile birleşip, Genya Dağları’nı içine alan, Yusufeli’ne uzanan alanda dağıtılmış yüzlerce maden ruhsatı söz konusu. Barajlar, HES’ler, yaşamı yok eden tüm projelere ve OHAL’lere direnen Artvin’de omuz omuza olmamızın bugün her zamankinden daha çok ihtiyaç hâline geldiğini hatırlatarak sizlerle paylaşıyoruz:

Tüm bu geçit vermez vadilerin en büyüğü ve hem toprağının kalitesi hem de iyi tarımcılık uygulamaları nedeniyle en yüksek nüfuslu olanı Murgul’dur. Az çok kullanılabilir haldeki tek patika da bu vadide bulunur. (…) ; Murgul vadisinin iklimi son derece sıhhatlidir; kış mevsimi kısa ama serttir ve kasım ayının ortalarına doğru başlar. Kar bazen çok fazla yağar ve mart ayına kadar kalır. Yerlileri sadece daha birkaç yıl önce Koparget yakınında bir köyü tamamen altında bırakan çığlardan değil, bilhassa tepeleri nehir yataklarına indiren ve kendisiyle birlikte tarlaları, meraları ve evleri de sürükleyen heyelanlardan her daim endişe ederler. Koruyucu olarak dağların yamaçlarını süsleyen ormanlar vardır. Buraların insanları bunu bilirler ve onlar için işlenebilir bir karış toprak bile çok kıymetli olsa da (ki bazen bu toprakları yapay yollarla, bazı rampaları kazıyarak çoğaltırlar) en tehlikeli yerlerdeki devasa ormanlarla kaplı bazı efsanevi alanları korurlar. Buraları sadece el değmeden muhafaza etmekle kalmaz, kesmeyi de ölümcül bir günah olarak addederler. Yazları ve bilhassa baharları Murgul vadisinde hayranlık uyandırıcı bir iklim hüküm sürer. Zaman zaman sellere yol açan yağışlar olur ve genellikle de bunları kısa süren ama güçlü fırtınalar takip eder. Sonbahar yumuşaktır ve yağmurlar da pek uzun sürmez. (…) Tüm bu bölge tepelerin, vadilerin, uçurumların ve latif yükseltilerin yoğun yığıntısı neticesinde, sanki dünyanın geri kalanından ayrı, kendi halinde bir diyar olarak kendini gösterir.”[2]

[1] http://karadenizisyandadir.net/prof-dr-ibrahim-kaboglu-cerattepe-sureci-hak-ihlalleri-altinda-yuruyor/

[2] J. Mourier, Batoum et le Bassin de Tchorok, Paris, 1887, sayfa: 18- 19