Çöven Suyu mu Dediniz ? | Deniz Topaloğlu

0
153

Hangi etnik, dini, sosyal ve siyasal grubun üyesi olurlarsa olsunlar toplumların ortak özelliği seçeneklerin daha iyisini işaret etmediği durumlarda ‘kötünün iyisine’ yönelmek kararlılığına neredeyse içgüdüsel olarak başvurmalarıdır.

Söz konusu tercihin; çoğu zaman toplumu aşağılamanın, sürü halinde hareket eden bir ‘koyun’ tavrının; bu ‘sürü’ tavrı dışında tavır belirlediği iddiasında olan muhalifin bitmek tükenmek bilmeyen toplumsal tespitlerinin başat verisi olduğu gerçeğine işaret etmesi bir yana, muhalifin kendisine ayna tutmasını da büyük ölçüde engelleyen ‘kibrine’ bolca malzeme tedarik ediyor.

Bu ‘kibir’,  muhalifin kendisine ayna tutup ‘olmasını arzuladığı şey’ ile ‘kendisinin hâlihazırda olduğu şey’ arasındaki mesafeyi görememesinin yanı sıra, ufuk çizgisini kaybedip havacılık terminolojisindeki adıyla ‘durum bilincini yitirmesine’ yol açmakta, gerçekte yıkık dökük, perperişan haline rağmen toplumun ‘allame-i küll’üne vakıf bir eda ile topluma rota çizmeye, sosyal-siyasal racon kesmeye yöneltmekte ve de bu haliyle toplumu ister istemez ‘kötünün iyisinin’ kucağına itmektedir.

Muhalifin bütün bu  ‘kibrine’, ‘afra tafrasına’ metanetle sabır gösteren toplumun, olan biteni vakurla kabullenmesi; ‘muhalifin’ ayıbını görmemezlikten gelip yüzüne çalmaması, toplumsal duyunun ne kadar incelikli bir tevazu örülü olduğunu göstermesinin karşı taraftaki sonucu ne yazık ki  ‘fikirlerinin heybetine’ yorulmakta, kibrin kendini yeniden üretmesine yol açmaktadır.

Belki daha yolun en başında ‘halis’ niyetlere sahiptiniz ancak daha yolun ilk çeyreğinde bütün iyi niyetinizi ‘haris’ ile takas ettiğinize şahit olduk hep beraber.

‘Sözü, yetkiyi, kararı, iktidarı halka vereceğiz’ dediniz, ‘üretenler yönetecek’ dediniz, ‘hep birlikte yöneteceğiz’ dediniz; belediyeyi ‘Aşkale Çimento Mümessili’ gibi yönetip, yandaşlarına kamyon kamyon çimento dağıtmak dışında görünür bir faaliyeti olmayanlardan alacağız, ‘halkın belediyesi’ yapacağız dediniz; aldı size teslim etti emaneti bu toplum.

Aradan iki gün geçti daha sandığın teri kurumadan kıpraşmaya başladınız. Birlikte yönetecekken birbirinizi yönetemediniz, küstük dediniz, oynamıyoruz dediniz, sayfa sayfa risaleler yazıp dağıttınız, birbirinize olmadık sözler sarf ettiniz, bel altına vurdunuz, hukuku unutunuz, hakkı unuttunuz.

Daha düne kadar omuz omuza yürüdüğünüz insanların her birinin omzuna ‘az olsun ama bizim’ olsun diyerek adaylar yüklediniz, belediyeyi; ‘babalar gibi satarım’, ‘parayı veren düdüğü öttürür’ diyen bir siyaset tüccarına teslim ettiniz; esnafı dükkânsız bırakıp, viyadük altlarına mahkum edip siftahsız bıraktınız.

Serde muhaliflik var ya; bu ‘seferde belediye mülklerini satıyor’, ‘halkın belediyesini şirket gibi yönetiyor’ dediniz, bir fidanın güller açan dalı misali bölündüğünüz yerlerden başkaldırıp aynı güzergâhta ilerleyerek belediyeyi bu seferde Akp’ye teslim ettiniz, sonra da el altından sürdüğünüz desteğinizin diyetini yüzünüz hiç kızarmadan talep ettiniz.

Yetmedi, altın tepsi içinde elbirliği ile sunduğunuz belediyeyi bu sefer de Akp’nin elinden kurtaracağız diye sahne aldınız. Beş benzemezi beşi bir yerde gibi dizip ittifak beyannameleri neşrettiniz, taahhütler imzaladınız, kontenjanlar, koltuklar rezerve ettiniz, yine yetmedi; sanki yeni bir şeyler söylüyormuş gibi ‘halkçı yönetim’ dediniz, ‘mahalle meclisi’ dediniz, ‘rant yaratmayan belediyecilik’ dediniz, ‘belediyenin mülklerinin ve kamusal alanlarının satılmayacağı belediye’ dediniz, ‘kentsel düzenlemeleri halkın ihtiyaçlarına göre düzenleyeceğiz’ dediniz, nerdeyse söylediklerinizin tam aksini yapmakla kalmadınız, eskinin rafa kaldırılmış ‘Hopa İmar Planını’ ısıtıp milletin kucağına bıraktınız. Sonra da bu günahta hiç payınız yokmuş gibi ‘ilk taşı atan günahsız’ rolünü kimseye kaptırmamak için ‘Halk İnisiyatifi’ teranesini uydurup tıngırdatmaya başladınız.

Neymiş efendim, ‘Hopa rant planıymış’, ‘rantçı belediye imiş’ vesaire, vesaire. Şimdi bu arkadaşların belli ki  ‘lafa gelince Ezine’deki peynir stoklarını’ eritmekte üzerlerine yok. Ancak en azından Ezine’ye kadar gitmeden önce hiç olmazsa ‘kendimiz ettik, kendimiz bulduk’ kabilinden de olsa birkaç lakırdı etmelerini beklemiş olmak hakkımız sanırım. Ama ne gezer. Seçim döneminde ‘Mart ayına çıkmış kedi’ gibi heyecanını gizleyemeyip, ‘ittifak nikâhı’ ile alelacele neredeyse yüzyıllık ‘Halk Partisi’ ile yatağa girenler ‘altı ok’un çizdiği hassas yerlerinin acısını halka mal ederek dillendirme çabasına girmişler.

Bu noktada ‘altı ok’un sahibine bir şey söylemek bize düşmez. Lakin ‘kış kışlığını, puşt puştluğunu’ yapmakla mükelleftir. Bizim derdimiz ‘kışın kışlığını niye yapmadığı’ ile ilgili.  Eğer küresel ısınmadan etkilenmediyse, mevsimleri şaşırmadıysa -ki etkilenmedi ve şaşırmadı-geriye tek seçenek olarak ‘rantiye düzeninin Hopa mümessilinin masasına yancı olmuş sosyalist’ rolüne soyunulduğudur. Ne yazık ki insan en çok karşıtına benziyor. Akp’nin döneminin baskın karakteri ‘kendine Müslüman’ insan tipi ne yazık ki karşı cenahında ‘kendine sosyalist’ insan tipini yarattı. Yine yıllardır Halk Partisine zorla ‘sosyalist’, ‘solcu’ elbisesi giydirmeye çalışanlar kendilerinin ‘sosyalist elbisesini’ ters çevirerek giydiklerinin farkına varamadılar.

‘Sosyalist elbisesini ters çevirerek’ giyen ‘kendine sosyalist’,  dilinin bütün ‘kızıllığına’ rağmen sol’un en asgarisinin yaşama dayattığı zorunlulukları bile öteleyen; siyasal krizin, ekonomik krizin, egemen sınıfın yönetememe krizinin en belirgin olduğu, sınıf siyasetinin imkânlarının arttığı ve taşıyıcılarına ertelenemez görevler yüklediği bu dönemde ne yazık ki kitleler ile politize olmayı sosyal medya mecraları üzerinden arkasına Che Guevera fonlu, envai çeşit mezelerle dolu rakı masası resimleri paylaşmak olarak görerek, yetmemiş gibi ideoloji ile bağını anason bağımlılığına indirgeyerek “Alkol almak içmek ideolojiktir. Siyasal islamcılığa karşı tavır almaktır” diyecek kadar acımasız lümpenizm örnekleri sergiler.

Bütün bunlar meydanda iken, kendi kendine yazıp yapıştırdığı ‘sosyalist’ etiketini halka gösterdiğinde, halkın ‘bir uzvum hıyar diyene bir avuç dolusu tuz alıp koşan’ müptezel gibi akın akın davetine icap etmediğini, hatta oralı bile olmadığını görünce küsüp, halkı koyunlukla etiketleyen bu güruhu, şehrin rantına ulaşabilecek yakınlıkta bir mesafeye iliştirmek, üstelik bunu ‘bandrolsüz, sahte sosyalist etiketini’ yırtıp atmadan yapmak, yeryüzünde yapılabilecek en kirli siyaset biçimidir ki, bu kiri ‘çöven suyuna’ yatırarak bile çıkaramazsınız.