Eti Bakır ve Sert Açıklamaları Üzerine

0
801
Orhan Yavuz

“Tiflis’te Kura Nehrine bakan bir restoranın balkonunda Gürcistan’da faaliyet gösteren bir maden şirketinin Genel Müdürü ile yeni tanışmamız adına yemek yerken sohbetin bir aşamasında takılmadan edemedim. “Murgul Bakır İşletmesini haraç mezat sattınız” diye. Misafirim eski Eti Bakır Genel Müdür seviyesinde görev yapmış birisi idi. Bilirsiniz, kamu kurumlarında Genel Müdürler daha çok siyaseti temsil eder yardımcıları ise işi bilenlerden olur(du). Yemeğin ve sohbetin tam tadında iken bu takılmam misafirimin ayarını bozmuştu. Yüzü kızardı ve gerildi.

Doğrusu misafirimin bu hali beni de şaşırtmıştı. Neden böyle bir tepki vermiş olabileceğine dair mantıklı bir fikir yürütmeye çalışırken, ağzındaki lokmayı zorlanarak yuttuğunu fark ettim. Merakım daha da artmış olmasına karşın ilk sözlü tepkinin kendisinden gelmesini bekledim. Ve nihayet beklediğim adımı attı. “Orhan Bey, sen beni tanımıyorsun (doğru idi yorumu). İthamınız beni çok rencide etti” deyince bu sefer benim yüzümün kızardığını, lakin söze başlama konusunda da eş seviye zorluk çektiğimi hatırlıyorum. Öyle ya, bir fabrikanın hurda parasına devredilmiş onca tesisler, altyapı ve ruhsatlar söz konusu idi. Kendimi toparladım. Henüz soruma cevap da bulamadığım için geri de adım atmadan; “iyi ama öyle olmadı mı” gibi yuvarlak bir ifade ile topa hareketlilik kazandırmaya çalıştım. Bu sözüm misafirimin konuşmasına yeterli gelmişti.
BEN ÖZELLEŞTİRİLMESİNE KARŞI ÇIKTIM!
“Evet, çok doğru diyorsun. Ve ben Eti Bakır Genel Müdür Yardımcısı olarak, Murgul’daki bakır madeninin bitmediği, daha çağdaş teknikler ve etkili bir yönetim ile işletmenin onlarca yıl çalıştırılabileceğine dair rapor yazdım. Özelleştirilmesine karşı çıktım. Hele böyle haraç mezat denilebilecek rakamlar ile satılması aklın alacağı bir şey değildi. Ve ben bu rapor ile görüşlerimden dolayı üç kez sürgün yedim her birinde sürgün kararını mahkeme bozmasına karşın beni bıktırmak için olmadık şantiyelerde kış şartlarında görevlendirdiler. Sonuçta dayanamayıp istifa ettim” demişti. Bu sohbetimiz daha 3-4 yıl öncesinde idi. Kendisi, ülkücü gelenekten gelen biri olmasına karşın; aklın gereği noktasında dik durmuş ama bedel ödemek zorunda bırakılan birisi olmuştu.
Özelleştirme sürecinde yaşananları az çok hepimiz biliriz. Konu, Murgul’da “artık maden kalmadı noktasından, Murgul Artvin arası yaklaşık 30 km’lik bir alanın metalik mineraller açısından zengin bir yer olduğu ile karşı karşıya kaldık.
Bu alandaki cevherleşmenin 3-5 yılda oluşmadığını hepimiz biliyoruz. Kaldı ki, Cerattepe konusu Artvin halkının son 25 yılını aktif olarak meşgul etmektedir.
Bu metni Çoruh Postası adlı yayın organında çıkan habere istinaden kaleme almaktayım. Ve haberde konu ve seçilmiş iletişim tarzı ile beyan edilen görüşlere değineceğim.
KONU ZATEN MADEN DEĞİL, ARTVİNDİR!
ETİ BAKIR adına yapılan açıklamada “yakında herkes konunun sadece maden olmadığını anlayacaktır” diye bir ifade kullanılmıştır. Oysa konu maden değil ki, Artvin’dir, Artvin halkıdır. Bu bağlamda  oldukça doğru bir tespiti sanki birileri “konu sadece madendir” diye iddia edercesine sunmak hiç de akıl dolusu bir muhakeme kabiliyetine işaret etmez. Aksine, Artvin Cerattepe sürecinde ETİ BAKIR ve saz arkadaşlarından farklı bir duruş sergileyen geniş yelpazeli toplumsal bir kesim hemen her platformda sürecin neresinde niçin farklı düşündüklerini ifade etmişlerdir. Cerattepe’de maden işletmesine karşı olanlar; jeolojik formasyondan dolayı heyelanlara yol açılabileceği, doğal örtünün önemli bir oranda kesilerek yok edileceği, patlatmalar sonucu içme suyu kaynaklarının zarar göreceği, maden sahası alanının kentin yaşam alanı olduğu, tarihi, sosyal ve kültürel değeri olan bu yaşam alanının tahrip edilmesinin geri dönülemez sonuçları olacağı gibi toplumun bütünü ile yaşamını etkileyen ve sonuçta kentin var olması veya yok olması arasında bir seçenek önerdiği için karşı durmaktadırlar.
HER NE KADAR DA BAKIR CEVHERİ DENSE DE GERÇEK OLAN ALTIN MADENCİLİĞİDİR O DA EŞİTTİR SİYANÜR!
Cerattepe sürecinde her ne kadar bakır işletmesi amaçlı cevher çıkarılacağı beyan ediliyor olsa da asıl hedefin altın madenciliği olacağı, şirketin mevcut durumu dikkate alarak altın sözünü telaffuz etmekten özellikle imtina ettiği açıktır. Doğal ortamda çıplak gözle görülebilecek derecede saflaşmış altın vardır Cerattepe’de. Eti Bakır bunu bilmiyoruz diyemez. Ve hedef altın madenciliğidir. Altın madeni ise siyanür kullanmayı gerektirir. Siyanür ise toprağın, suyun, meyve sebzenin ve havanın zehirlemesi ve toplumun ya göçe zorlanması ya da yerinde hastalanmaları sonucu doğuracağı bir süreç olarak görülmektedir Cerattepe. Dolayısı ile konu sadece bir maden konusu değildir. Konu yaşam ve ölüm, bir kentin var olması veya yok olması ile doğrudan ve birinci derecede alakalıdır.
CERATTEPE ve MEŞRUİYET
Bir iş kararından dolayı yaşamsal seviyede doğrudan etkilenecek bir halkın olan biten hakkında bilgi ve fikir sahibi olmaları kendi yaşamsal çıkarlarını savunmaları en doğal haklarıdır. Artvin halkı Cerattepe maden işletmesini sadece kendileri için değil gelecek nesillerin de ufkunu karartan bir konu olduğu düşüncesindedir. Bu yönde son 25 yıldır, sadece alanda direnmemiş birçok defa mahkeme süreçlerinde aktif olarak katılmış uzman kişilerin görüşlerinin kendi endişelerini  doğrular nitelikte olduğunu görmüştür.
NE KADAR MİLLİ DERSENİZ DE ÖZELLEŞTİRME SÜRECİNİN NASIL GERÇEKLEŞTİRİLDİĞİNİ BİLİYORUZ!
Cerattepe’nin, Artvin halkının yaşamında bu denli merkez etkisi yapmaya başladığı süreçle birlikte, bu süreçte yer alan girişimci şirketin seceresini de öğrenme fırsatını bulmuştur. Kendilerini her ne kadar milli şirket olarak tanımlasalar da sonuçta özelleştirme sürecinin nasıl gerçekleştirildiği ortadadır. Toplumsal paydaşların, bir iş kararından etkilenme endişeleri ve hukuk yolu ile haklarını savunmalarına karşın halkın ve temsilcileri olan sivil toplum kuruluşlarının ALAMANYA etkisi ile bu işleri yaptığını iddia etmek; Cerattepe konusunda duruş sergileyen halkın nerede ve kim ile iş tuttuğunu açıklamaz. Bu yönde görüş ifade etmek sadece ortaya sadece bir iddia atarak ülke kamuoyu ile dalga geçmekten başka bir şey değildir.
ŞİRKETİN AFİŞLE İLGİLİ AÇIKLAMALARI PROVOKATİF BİR DİLLE YAPILMIŞ!
Girişimci şirketin, “birilerinin Artvin’de kan çıkması için el ovuşturdukları iddiası” Savcılık tarafından dikkate alınması gereken bir iddia olarak ele alınmalıdır. Elde somut bir bilgileri var ise bunu yetkili makamlara iletebilecekleri gibi kamuoyu ile de paylaşabilirler. Oysa böyle davranmayıp uluorta senaryolar üretmek, ETİ Bakır’ın kamuoyu önünde güvenilirliğini bir kez daha zedeleyecek durumdur. Artvin’de şu ana kadar akan kan, sadece yasal haklarını kullanan vatandaşa polis tarafından ve yakın mesafeden hedef gözeterek plastik mermilerden kaynaklı olmuştur. ETİ Bakır’ın toplumu endişeye sevk edici, provokatif bir dil kullanarak bildiriyi kaleme alması da çok tehlikeli bir girişimdir. Bu şekli ile kaleme alınmış bir duyuru; ya halka meydan okuma girişimi veya en hafif tabiri ile “ne söylediğini ve sözün doğurabileceği sonuçlar hakkında fikir sahibi olmamaktır”.
GERİLİMİ TIRMANDIRMA
Artvin halkının girişimcinin iş kararı ve ilgili süreçler hakkında karşı duruşu bilinmekle birlikte; bundan önceki bilirkişi raporları ortada iken yeni çıkan bilirkişi raporu; vatandaşın endişelerine ve karşı duruşuna dair tatmin edici seviyede cevaplar ortaya koyamamıştır. Bilirkişi söz olarak bir konuyu bilen insan demektir. Bununla birlikte, mahkemelerde rol yüklenen bilirkişilerin bilgilerini; tarafsız, objektif ve hukuka uygun vermeleri beklenir. Dolayısı ile bilirkişi ayni zamanda GÜVENİLİR olmak zorundadır. Kamuoyunda oluşan kanaat Cerattepe için oluşturulan bilirkişi heyetinin “tarafsız olmadıkları” yönündedir.
Tarafsız Bilirkişi, önce sahadaki mevcut durumu analiz etmekle birlikte daha önceki bilirkişi heyeti görüşünün hangi noktalarda yanılmış olduğunu da ortaya koymalıdır. Ortadaki sorun elle tutulur bir sorundur. Yani soyut bir konu etrafında görüş sorulmamaktadır. Bu denli somut bir konuda neden daha önce ortaya konan savların geçersiz olacağı da sorulmaktadır vatandaş tarafından. Aklı başında olan herkes kabul etmelidir ki bu türden bir sorgulama gereklidir.
Mevcutta, hukuki bir süreç işlemekte iken, billboardlara asılmış duyuruların yırtılarak yok edilmeleri “birilerinin” tasarrufudur. Bir veya bir kaç kişinin bu yönde yapmış olduğu bir tasarrufu bütün halka iftira atmak, şantaj veya tehditler yağdırmak ne derece doğrudur?
25 yıl boyunca ve hemen her partiden insanların destek verdiği bir mücadeleye dahil olmuş Artvin halkını toptan karşınıza almak ne denli haklı bir gerekçe ile yapılmakta bu seviye iftira ve karalamaya yönelik, tahrik edici ve tehdit edici bir dil kullanılmaktadır?
Diyelim ki, kurum dahilinde birilerinin hezeyanlarına tercüme oldu bu bildiri. Kurumun üst düzey yönetimi ve birlikte çalıştığı hukukçular yok mudur? Bu denli ölçüsüz bir metni kaleme almak “milli bir şirkete” yakışır mı? Sormazlar mı insana, ETİ BAKIR milli şirkette, Artvin halkı milli değil mi? Hangi halka bu tür bir dil kullanılabilir?
Bu noktada, şirket tarafından gerilimi yükseltici bir tarzın tercihi insan aklına başka sorular da getiriyor. Ve biz serbest düşünen birileri ve ortada olup bitenleri analiz ederek birileri gerçekten Artvin’de tansiyonu yükseltici bir irade mi ortaya koymaktadır diye soruyoruz? Vatandaşın bu yönde duyarlılığı ortada iken şirketin dayanaksız ve ısrarla bu yönde beyanlarda bulunması ne derece isabetlidir? Burada canı yanan, ağlayan Artvin halkıdır. Bir ilin bekasıdır. Siz neler söylüyorsunuz?
ALMANYA PALAVRASI!
Bu noktada Almanya palavrasını geçip, küresel oyun kurucuların bölgede olası senaryolarına bir bakalım! Evet, o haritaları hepiniz canlandırdınız aklınızda. Güneydoğu’da bir yıla yakın bir zamandır savaş ortamı yaşanıyor. Artvin’de olmadık gerekçeler ile toplumu gererek bir çatışmaya doğru mu taşınıyor süreç? Soru sormadan olmuyor tabii. Birileri Artvin’de çatışma ortamı yaratarak mı madencilik yapmak istiyor? Bu nasıl bir akıl? Şirketin, Artvin halkına reva gördüğü yakıştırmalar hiçbir şartta kabul edilebilir değildir. ETİ Bakır’ın siyaset ilişkilerinde emsali az bulunur derecede beceri sahibi olduğu ortadadır. Kendilerine tavsiyemiz, işi bilen bir hukukçuya danışmadan bu tür metinleri kamuoyu ile paylaşmayın, gün gelir dengeler değişir ve birileri önünüze koyar bu türden bir metni.
(Devam edecek…)