Halkevleri Doğu Karadeniz Bölge Temsilcisi: Yetkilileri ciddiyete davet ediyoruz!

0
434

Halkevleri Doğu Karadeniz Bölge Temsilcisi Dursun Ali Koyuncu koronavirüs gündemiyle alakalı açıklamalarda bulundu.

Yetkilileri yaşanan sürecin ciddiyetini anlamaya davet eden Koyuncu yaptığı açıklamada:

Dünyamız modern zamanların en yaygın sağlık sorunu ile karşı karşıya. Çin’de başlayan, ardından Avrupa’ya yayılan Covid-19 virüsü milyonların sağlığını tehdit ediyor. Dünyada elli bini aşkın insanı kaybettik. Her geçen gün salgına yakalanan ve hayatını kaybeden insan sayısı da artıyor. Ülkemiz birkaç hafta önce Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamasıyla Covid-19 virüsü ile tanışmış oldu. İlk vakanın ardından okulların tatil edilmesiyle başlayan süreç esnafın kepenk kapattığı, 65 yaş üstü ve 20 yaş altı vatandaşa sokağa çıkma yasağı ile devam ediyor. Büyükşehirlerin ve bazı ilçelerin giriş çıkışları da durduruldu. Toplumumuz artık her geçen gün artan vaka ve ölü sayılarını takip eder hale geldi. Her gün artan vaka sayılarının ayrıntısını açıklayan Sağlık Bakanı, maalesef sağlık çalışanlarının ve ülkenin dört bir yanının etkilendiğini söyledi.

Ülkemiz dünyaya nazaran vakayla iyi mücadele etmekle övünmekte, hatta dünyaya örnek olduğumuzu bakanlarımızdan sık sık duymaktayız. Bu durum toplumumuzda ilk zamanlarda olumlu karşılanmıştı. Üstüne bir müddet sesi çıkmayan AKP Genel Başkanı’nın tedbir paketi adı altında, işvereni koruyan halka somut hiçbir şey sunmayan ilk açıklamasıyla toplumda rahatsızlık boy gösterdi. Artan vaka sayıları ve virüsün ülkemizde hızla yayılması, köylerimize kadar gelmesiyle birlikte toplumda tedirginlik daha da arttı.

İyi önlem alınmasına rağmen nasıl oluyor da vaka sayıları hızla artıyor? 

halkevlerikoronaaçıklaması2

Kaygılıyız

Ülkenin kuzey doğusunda yaşıyoruz. Bölgemiz salgının hızla yayıldığı bir bölge haline geldi. Artık karantina altına alınan köyler ve ilçe merkezlerimiz var. Vakaların umreden, yurt dışından dönenler ve büyükşehirlerden kentlerimize gelenlerden kaynaklandığı belirtiliyor. Sınır kapılarında ve hava alanlarında gerekli önlemi aldık diye topluma güven vermeye çalışan bakanlığın gerekli önlemleri almadığı, alınan önlemlerinse yetersiz kaldığı düşüncesi içerisindeyiz. Sağlık çalışanlarının ve sahada çalışan çeşitli bakanlık personelinin özverili çalışmasına rağmen; yönetenlerin yöntem hataları, bazı adımlarda geç kalınmış olması salgının ülkemize yayılmasına neden oldu.

Seyahat kısıtlamasına erken geçilmemesi, katı önlemler alınmaması, izolasyon önleminin toplumun kararına bırakılması salgına karşı mücadelemizi zayıflattı. Salgına karşı en önemli zaafımız ise “aziz milletim” dedikleri halka, gereken ekonomik desteğin verilmemesidir. Ekonomik kaygısı giderilmeyen insan, evde kalmayı asla tercih etmeyecektir. Kuşkusuz, evde kal söylemi tek başına virüsle mücadelede yeterli değildir. İzolasyon kararına ek olarak, ekonomik destek kararı da gerekmektedir. Ekonomik destek sunmamaları yetmiyormuş gibi etkin önlemlerin alınmaması salgının yurt sathına yayılmasına neden oldu.

Bölge kentleri izolasyona imkan sağlayan konumda olmasına rağmen, izolasyon veya karantina işlemleri yapılmadı. Toplumun ekonomik destek talepleri ile birlikte etkin izolasyon yapılsaydı virüs bölgemize yayılmayacaktı. Bütün eksiklikler yetmiyormuş gibi bölgemiz gazetecileri pozitif vakaları duyurdu diye haklarında adli işlem yapıldı. ÇAYKUR’da pozitif vakaların duyurulmasını engellemek yerine, ÇAYKUR’da işçi sağlığını nasıl gözetirim derdine düşülmesi gerekmektedir.

Bölgemizde ilk virüs vakası Trabzon’da yurt dışı, Rize’de umreden dönenler, Artvin’de şehir dışı temaslı yaşanmıştır. Bu vakalar ilk Trabzon’da görüldüğünde gizlenmiş, Rize ve Artvin’de bilgilerin yerel ilişkilerle yayılması tedirginliğe neden olmuştur. Ancak toplumun büyük bir kesiminde ciddiyetle karşılanmamıştır. Çünkü devletimiz üretimi devam ettirme derdine düşmüş, şirketlerin karını koruma, patronları bu süreçten nasıl daha az zararla çıkarırız hesabına girmiştir. Halka ise evde kalın çağrısı yapıp, izolasyon çabasını insanların inisiyatifine bırakmıştır. Halkın tamamını etkileyecek bir salgınla böyle mücadele edemeyiz. Artık virüsün yaygınlığı değil, ülkeyi yönetenlerin yöntem ve tutumları kaygılandırmaktadır. Bu süreçte en büyük güvencemiz sağlık hizmetini itinayla yürütmeye çalışan sağlık emekçileridir. Ancak kaygılarımız; bölgemizin sosyo-ekonomik koşulları nedeniyle her geçen gün artıyor. Esnafın işini durduran irade büyük patronların üretimini durdurmuyor. Neden?

halkevlerikoronaaçıklaması 2

Bölgemizde kararlı ve katı önlemler alınsaydı virüs yayılmayacaktı

Şehir dışından gelenlerin yalnızca ateşi ölçülüp evlerine gönderildi. Evlerinde denetim işleri ağır işliyor. Kuşkusuz çalışanların üstün çabası var ama bürokratik engeller sebebiyle bazı noktalarda yetersiz kalıyorlar. Karantinaya yakın zamanda alınan Borçka’da bile geç kalındı. Virüs bulaşmadan önlemler alınmalıydı veya ilk vakada bu karantina kararı alınmalıydı. Ülkemizde karantina anlayışı; yurdun dört bir yanında bombalar patlarken ‘eylem yapmadan yakalayamıyoruz’ mantığı gibi işliyor. Önce virüs bulaşıyor sonra önlem alıyorlar. Oysa virüsün bölgemize yayılmasının engellenmesi elzemdir. Elzemliği diğer bölgeleri umursamamamızdan kaynaklanmamaktadır. Elzemdir, çünkü bölge sağlık altyapısı yetersizdir. Özellikle Artvin yöresinde sağlık altyapısı tedirginlik vericidir. Normal ve yoğun bakım yatak sayısı çok azdır. Virüs vakaları hızla yayılırsa alt yapısı en erken çökecek yerlerdeniz. En yakın tam teşekküllü hastaneler Rize ve Erzurum’dadır. Eğer Rize ve Erzurum ile eş zamanlı vaka sayılarında artış olduğu bir tablo yaşanırsa sağlık çalışanlarının ve tüm Artvin halkının eli kolu bağlanacaktır.

Ayrıca koruyucu ekipman tedariğinde yaşanan sıkıntılar, hızlı tanı kiti yetersizliği de kaygılarımızı artırmaktadır. Ekipman eksikliğinin 10 gün öncesine kadar giderildiği anlaşılıyor ancak öncesinde eksiklik hat safhadaydı. Eksikliğin bugün giderilmiş olması yetmez, yarının da garanti altına alınmış olması elzemdir. Eksiklik giderilene dek bölgemiz sağlıkçılarının hastayla teması söz konusu olabilir.

halkevlerikoronaaçıklaması3

Tarımsal faaliyetler tehlike arz etmektedir

Çay ve fındık tarımının yapıldığı, çay ve fındığa ekonomik bağımlılığın yüksek olduğu bir bölgeyiz. Bölgemiz nüfusu çay ve fındık hasadı döneminde yoğunlaşmakta, son dönemde de turizme bağlı nüfus artışı da yaşanmaktadır. Çay ve fındığı nasıl toplayacağız derdinin yanında bir de yoğun nüfus akışı ile karşı karşıya olacağız. Hadi büyük şehirlerden nüfus akışı seyahat yasağı ile engellendi. Ancak bölge halkı aklındaki soru işaretleri ise cevap bekliyor.

1-Çay ve fındık toplanacak mı?2- Mevcut nüfus çay ve fındık hasadı için yeterli olmayacak. Hasat zamanı ne olacak?

3- Çay ve fındık alım yerleri kalabalığı tehlike arz etmeyecek mi?

4-Hasat olacaksa virüsle mücadele nasıl olacak, hasat olmayacaksa müstahsilin hali ne olacak?

5-Bölgede diğer tarımsal ürünlerin akıbeti ne olacak6-Fabrika işçisinin durumu ne olacak?

Bu sorunların muhatabı İlgili Tarım ve Orman Bakanlığı suskun, ÇAYKUR ise ortalıkta yok. Ayrıca Ziraat Odası’nın ‘gübreleme faaliyetlerini ilk sürgü çay hasadından sonra yapabilirsiniz, toprak zaten kış boyunca dinlendi, yeteri kadar mineral aldı, verimde sorun olmaz’ diye mesaj göndermesi yeni sorulara gebe oldu: Eğer çaya gübre ilk hasattan sonra yapılabiliyorsa, neden bunca yıl mart-nisan aylarında gübre attırdınız? Toprağı hiç mi düşünmediniz?

halkevlerikoronaaçıklaması4

Üretime devam demek virüse yol vermektir

Çay ve fındık hasadı ile ilgili gerekli önlem alınmadığı takdirde halk üretim yapmaya devam edecektir. Fındık hasadının Temmuz-Ağustos-Eylül aylarında olması suskunlukta önemli etken ama öncesi fındıkta temizlik ve gübre dönemidir. Çayda ise hasat Mayıs ayının ilk haftasında, hava sıcaklığının yüksekliği durumuna göre başlayabilir. Korona tedbirlerinin devam etmesi durumunda, çay ve fındığı toplamak isteyenlerin bölgemize gelmeyeceği, diğer illerden ve Gürcistan’dan işçilerin çalışmaya gelemeyeceği göz önüne alınırsa, çay ve fındık hasadında işçi sorunu doğacaktır. Ve elbette hasat demek sosyal izolasyon kurallarının hiçe sayılması demektir. Fabrikaların çalışması durumunda işçinin sağlığı; çalışmaması durumunda işçinin ve müstahsilin ekonomik durumu ne olacak sorusu da en önemli sorulardan biridir. Bu konuda Gıda İş Sendikası ve Fındıklı Çay İnsiyatifi’nin taleplerine göz atmak önemlidir.

Kuşkusuz ülkemizdeki işçi düşmanlığının benzeri bölgemizde de yaşanıyor. Tarımsal faaliyete ek olarak bölgemizde yoğunluklu işçi faaliyetlerinin olduğu bölgelerde faaliyet durmamakta, üretim devam etmektedir. İnsanlara evde kal çağrıları yapıp, işçiyi fabrikaya veya sahaya göndermek büyük bir sorundur. Özellikle en kalabalık işçi alanlarının olduğu Artvin, Yusufeli ve Murgul’da işçi sağlığı tehlikededir. Cengiz ve Limak işçiyi harıl harıl çalıştırıyor, yatakhanelerde kalabalık biçimde konaklatıyor. Karantina tedbiri olarak da işçileri günlerce şantiye yatakhanelerinde yatırmaya zorluyorlar. Çalışmaları durdurmuyor, halk sağlığını tehdit ediyorlar. İktidarın halk sağlığını hiçe sayıp üretime devam demesi; evde kalın, kendi OHAL’inizi ilan edin talebi ile çelişkili bir durumdur ve çelişki olduğu adar işçi düşmanlığıdır. “Kendi izolasyonunuzu yapın” çağrısı sorumluluktan kaçmaktır. Eğer bölge halkına tarımsal faaliyet konusunda da bu yöntem izlenirse, halkın tercihi çay ve fındık toplamaktan yana olacaktır. Sorumlulukları vatandaşa yükleyip, kendi sorumluluklarından imtina edenler yaşanacak sağlık sorunlarının baş sorumlusudur. Sorumluluklarını yerine getirmedikleri her gün, halka güvence vermedikleri her saat virüs yayılıyor. Oysa halka güvence verilse, halkın ekonomik kaygıları giderilse bu kriz daha çabuk atlatılacak, hayat normale dönecektir. Aksi takdirde kriz derinleşecek, erken alınmayan her kararın bedeli ağır olacak, oluyor.

Patronların değil halkın talepleri öne çekilirse, virüsten kurtulacağımız günü de öne çekmiş olacağız.