Küresel seks ticareti ve Nataşalar – 3 | Kamil Aksoylu

0
1019

Yazı dizimizin bu bölümünde değişik ülkelerden Ortadoğu pazarına gelen hayat kadınlarından, sadece benim şahsen görüp tanığı olduğum Bağdat’taki gece kulüpleri ve benzeri yerlerde çalışan Filipinli, Taylandlı ve Latin Amerikalılarla birlikte biraz da bizim pek ilişki kuramadığımız Avrupalı hayat kadınlarından söz edeceğim.

Ortadoğu Pazarı

Birinci dalga olarak nitelenen Filipinli ve Taylandlı kızlar, 1970’li ve 80’li yıllarda Ortadoğu ülkelerinde varlıklı ailelerin hizmetçisi ve temizlik işlerinde çalışsalar da para karşılığında seks yaptıkları da bilinmektedir. Ortadoğu’nun bazı ülkelerinde hastaneler ve  kamuda hizmet gibi ayak işleriyle diğer hizmet alanlarında Filipin ve Taylandlıların çalıştırıldıkları bilinir. Bağdat ve Lübnan’ın Beyrut gibi şehirlerinde çalışan Filipinliler ve diğer yabancılar herhangi bir kısıtlamaya ya da baskıya maruz kalmadan diledikleriyle arkadaşlık yapabilir, para karşılığında birlikte olabilirlerdi. Fakat Ortadoğu’nun bazı ülkelerinde para karşılığında birlikte olmak ancak gizlice sağlanırdı. Aslında bu gizlilik de herkes tarafından bilinip sözde gizli tutulmaktaydı. Bunların hepsi ülkelerinden yasal yollardan çıkıp, gittikleri ülkelere de pasaportlarıyla giriş yapıp oturum alarak yasal yollardan çalışıyorlardı. Bunların dışında Ortadoğu’da Beyrut ve Bağdat gibi zamanın en ünlü eğlence merkezlerinin Uzakdoğulu kızlarla dolu olduğu söylenir.

Günümüzde içki ve eğlencenin yasaklanmasıyla hayalet şehir olarak nitelendirilen Bağdat’ın Sadun Caddesi ve Karradi gibi semtleri bir zamanlar ünlü gece kulüpleri ve Filipinli, Taylandlı, İspanyol, Fransız, İngiliz revüleriyle hatırı sayılır paraların harcandığı eğlence merkezleriydi.

1985-86 yıllarında  Bağdat’ın ünlü gece kulüplerinde çalışan birçok Filipinli ve Latin Amerikalı kızlarla karşılaşmıştım. Kimileriyle de çalıştıkları yerlerde şahsen tanışma olanağım olmuştu. Uyanık Filipin ve Taylandlı Uzakdoğulularla, Kolombiya ve Dominik gibi Uzak batılı mütevazi güzellerin bir arada çalışmaları başta beni şaşırtmıştı. Daha sonraları tanıdığım Mısırlı olan bir gece kulübü işletmecisi2 (ya da sahibi olabilir) bu durumu şöyle izah etmişti.

“Önceleri Bağdat’ın gece hayatında tamamen Mısırlı kadınlar egemendi. Filipinli ve Taylandlıların girmesiyle onlar tercih edilmeye başlandı. Daha sonra Bağdat’a dünyanın her tarafından insanlar dolmaya başlayınca mecburen böyle bir konsept oluştu ve herkes memnun, biz de memnunuz” 

Mısırlı bunları ifade ederken bir bakıma arz talep meselesi der gibi işini bilen biri imajı vermişti. 

Bağdat’ın The Stop, Stars, Belss, Babylon gibi ünlü gece kulüplerinde başta Filipinli kızlar olmak üzere Uzakdoğu’dan Avrupa ve Latin Amerika’ya kadar uzanan gruplar bir arada çalışıyordu. Yabancı isimlerin yanında tek tük numunelik de olsa Arap müdavimler için Mısırlıların çalıştığı Ali Baba gibi gece kulüplerinin varlığını da belirtelim.  

Uzakdoğulu kızlarla Latin Amerikalı kızlar arasında büyük farklılıklar vardı ve bu farklılık müşteri profiline de yansırdı. Filipinliler yaşa başa bakmaksızın para problemi olmayan herkesle birlikte olabilirken İngiliz ya da Fransızlar seçiciydiler. Bir kere Filipinliler özellikle bu iş için eğitilip gönderiliyormuş. Yabancı ülkelere giden Filipinli kızlar ülkeleri için bizim Alamancılar gibi döviz kaynağı imişler. Hatta ülkesine en çok döviz kazandıran kızlar ödüllendiriliyormuş3. Bu yüzden Filipinli kızlarla arkadaşlık etmenin maliyeti de yüksek olurdu. Bu her şeyden önce çalıştığı kulübün işine yarıyordu. Bir Filipinli kız, biriyle masaya oturursa birkaç bira ile asla masadan kalkmazdı. En az 10-15 tane bira ısmarlatırdı. Bir bira 4-5 Dinar olunca (yaklaşık 13 ya da 15 Dolar gibi)4 diğer maliyetlerle birlikte bir kişi için epeyi bir fatura çıkar. İcabında bir gecede iki masada, bazen de üç masada ayrı ayrı birileri ile idare edilirdi. Böyle durumlarda Filipinli çakallar sarhoşların arasında ısmarladıkları içkilerin çoğunu içmeden yerlere dökerlerdi. Sarhoş olmayıp etrafı kolaçan eden biri bunları rahatlıkla görebiliyordu. Düşününce elbette ki kızlara da hak vermek gerekir. İşlerini yapmaya çalışıyorlardı.

Ben daha çok Latin Amerikalı ya da İspanyollarla arkadaş olurdum. Filipinliler fazla uyanık olduklarından kendim tercih etmezdim. İngiliz ve Fransız gibi Avrupalılar seçiciydiler. Araplarla  arkadaşlık yapmaya yanaşmadıkları gibi her masaya gitmezler ve her ısmarlanan içkiyi kabul etmezlerdi. Hem para problemi olmayan, hem de biraz entelektüel düzeyleri yüksek yabancıları tercih ediyorlardı.  Bizim gibilere de başta dil olmak üzere birçok nedenlerden dolayı pek yanaşmazlardı. Bana göre Latin Amerikalılar daha mütevazı idiler ve kırık dökük İngilizceyle de olsa anlaşıyorduk.  Mesela onlardan biri olan Dominikli Matilde dört taneden fazla bira içmezdi. Başka masaya gitse bile söylerdi ve izin isteyip giderdi.

Filipinliler her yönden profesyoneldiler. Tatil günlerinde yapılan kaçamaklarda bile Filipinliler en lüks otellerin restoranlarını seçerlerdi ve kendi mutfaklarına özel yemek siparişi verirlerdi. Dominikli buralarda da tok gözlüydü ve “only soup” (sadece çorba) derdi. Filipinliler benim Dominikli ile olan arkadaşlığıma da bozulurlardı. Kendi arkadaşlarından birini tercih etmemi isterlerdi. Aslında haksız da sayılmazlardı. Filipinliler çok çakal oldukları halde daha çok onlar tercih edilirdi. Taş gibi dolgunca görünümleri, hareketli vücut yapıları, çekik gözleri ve çekici cilveleriyle erkekleri çok etkilediklerini belirtmek gerekir. Aramızdaki arkadaşlardan biri İngiltere’de kalmış olup, iyi derece İngilizce bildiğinden İngiliz ve Fransızlarla arkadaşlık yapabiliyordu. Bizim gibi dil sorunu olanlarsa Filipinliler için kolay bir yemdi yani.   

İstanbul’un gece hayatına da biraz kulak dolgunluğu olan biri olarak bir şey çok dikkatimi çekiyordu. Sanırım 6-7 civarında bir gece kulübünü ziyaret ederdik ama hangisine kaçar kez gittiğimizin sayısını hiç bilmiyorum. Farklı ülkelerin müşteri profiline sahip bu mekânların işletmecileri ve çalışanları son derece profesyonel ve efendi tavırlarıyla işlerini yapıyorlardı. Filipinlerden Latin Amerika ve Avrupa’ya kadar bütün gösterilerde büyük bir sahne ciddiyeti gözleniyordu. Hiçbir gece kavga gürültü ile herhangi bir  hırgür ve kargaşa ya da polis baskınlarına rastladığımı hatırlamıyorum.

Evet, Uzakdoğulu kızlarla Latin Amerikalı kızlar çok farklıydılar. Biraz ayrıntılı anlatmamın sebebi, aslında her iki tarafın dışarıdaki statülerinin Nataşalardan çok farklı olmasıdır. Resmi olarak çıkış yapmaları, nereye gideceklerini ve ne iş yapacaklarını bilmeleri ve daha da önemlisi bu iş için özel eğitim almaları Filipinlileri Nataşalardan farklı kılar. Nataşalar hangi ülkeye gideceklerini ve ne iş yapacaklarını bilmeden kaçak olarak çalıştırılıp seks kölesi haline getiriliyordu. Uzakdoğulular işlerinin dışında bir şey yapmaya zorlanamazlardı. Altı aylık vizeleri sonunda grup olarak ya başka ülkelere açılırlar ya da ülkelerine geri dönebilirlerdi. Pasaportları ellerine verilip serbestçe dolaşamazlardı ama esir de edilmezlerdi. Altı aylık oturma belgeleriyle istedikleri zaman gezebilirlerdi. Ama Nataşalar kaçak çalıştırıldıkları için pasaportları ve her türlü hakları da gasp edilip seks kölesi haline getiriliyordu. Asla kaçmaya teşebbüs edemezlerdi. Victor Malarek NATAŞALAR adlı kitabında, kaçmayı deneyenlerin başına ya kötü felaketlerin geldiğini, ya da hayatlarıyla ödediklerini belirtmektedir.

Sarp sınır kapısından akın akın ülkemize giriş yapıp Doğu Karadeniz’e konuşlanan Nataşaların diğer ülkelerdeki gibi kötü muameleler ve işkencelere maruz kalmadıkları bilinir. Dizi yazımızın bundan sonraki bölümlerinde Nataşaların Doğu Karadeniz’e yayılmalarını değerlendirmeye çalışacağız. Tekrar buluşmak dilekleriyle.

Notlar:

2. Soruları Arapça sormamıza rağmen Mısırlı bu konuşmasını ısrarla İngilizce yapmıştı. Mısırlılar genelde hiçbir yabancıyla Arapça konuşmayı tercih etmezlerdi. Otel, restoran, mağaza ya da işportacı gibi yerlerde karşılaştığım Mısırlılar da hep İngilizce konuşurlardı. Oysa biraz zorlasak Türkçe-Arapça karışımı ifadelerle bile anlaşabilirdik. İngilizceye hayranlıkları ve hevesleri her açıdan dikkat çekiciydi. Normal sokak karşılaşmalarında bile ‘selamunaleyküm’  ya da ‘merhaba’ demek yerine, yarı İngilizce yarı Arapça olarak ‘hello ayini’ (merhaba gözüm) diye selamlaşırlardı.

3. Bunu bir iki günlüğüne arkadaş olduğumuz bir Filipinli kız söylemişti. Benim kırık dökük İngilizcemin yanında onların muazzam İngilizce konuşmalarını hep merak ederdim. Bir gün İngilizce bilen bir arkadaşımın yanında kızlara bu soruyu sorunca böyle bir cevap almıştım ve yine şaşırmıştım.

4. O dönemde Irak Dinarı (ID) konvertibl döviz değildi ama resmi işlemlerde bir Irak Dinarı 3,35 Dolardan işlem görürdü. Bizler maaşımızı ID olarak alıyorduk. Kazancımızın yarısı resmi anlaşma olan 1ID=3,35 $ kurdan Türkiye’ye transfer ediliyordu. Diğer yarısını da Irakta harcamamız için Irak Dinarı olarak alıyorduk. Yeme içme ve kalacak yer gibi ihtiyaçları çalışılan şirket temin ettiğinden, isterseniz Irak Dinarı olarak aldığınız maaşınızın yarısını hiç harcamadan biriktirebilirdiniz. Yalnız Irak Dinarı Türkiye’de geçer akçe olmadığından Hem Irak’tan çıkışı, hem de Türkiye’ye girişi yasaktı. O zaman yapacağınız tek şey vardı. Karaborsada Dinarı Dolara çevirip izine giderken yanınızda götürmek. Karaborsada 1 Dinar asla resmi kurdan karşılık bulmazdı. Ancak 1 Dinarı 1 Dolar olarak değiştirebilirdiniz. Tabii giderken gümrükte üstünüz aranıp dolarlarınıza el konma riski de var. Bu durumda ya bu riski göze alıp para biriktireceksiniz, ya da bu parayı orada harcayacaksınız. Tercih sizindi.

Kâmil Aksoylu

Küresel seks ticareti ve Nataşalar – 1

Küresel seks ticareti ve Nataşalar – 2