Kürsü | Deniz Topaloğlu

0
125

Yağmur yağıyor, karla karışık. Hava kasvetli mi kasvetli. Parkın, parke taşı zemini yağmurla göllenmiş. Su birikintileri arasına yerleştirilmiş kürsü; belediyemizin. Yağmurun şiddetine rağmen kürsüyü işgal edenler korunmasız. Yağmura aldırış etmeden konuşan konuşmacıların yapmacık efelenmelerine, ara sıra rüzgâr sesleri karışıyor. Ağaçlar çıplak, gökyüzü gri, hava matem kokuyor.

Sanırsınız Serez Çarşısı, Şeyh Bedrettin çıplak ağacın birinde asılı;
“Yağmur çiseliyor.
Serez Çarşısı dilsiz,
Serez Çarşısı kor.
Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez Çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.”

Ya da sanki yağmurlu bir günde Birleşik Krallık’ın Hyde Parkı. Kurdele kesmekten, açılış yapmaktan fırsat bulur bulmaz hemen bir ‘kürsü’ yerleştirmiş parkın ortasına belediyemiz.  Ki, vatandaş elektrik faturasını göstersin devletin kolluğuna çarpılmadan ya da gübrede ‘artık bu kadarı uzay’ denebilecek astronomik fiyatları tartışabilsin diye.

Ama nerede o Belediye, nerede o Partiler, nerede o Ticaret Odaları, Esnaf Odaları, dernekler, vakıflar vs vs. Hepsi sade suya tirit meselelerle hazırladıkları esrik kokteylleri,  ‘sen, ben, bizim oğlan’ meclislerinde yudumlamakta sabırsız.

Ne diyelim;
“O iyi insanlar,
O güzel atlara binip çekip gittiler.
Demirin tuncuna,
İnsanın piçine kaldık.”

Ya da ‘Hayaller Hyde Park gerçekler İttifak’.
Ne mutlu ki ihtisas sahibi bir belediye yönetimimiz var;  ihtisası ‘Temsil, Ağırlama, Açılış ve Teşrifle’ sınırlı. Haklarını yemeyelim, son günlerde kendileri birde ‘kürsü’ ihtisası edinmişler. Kendileri; elektrik, kömür, gübre vs. fiyatlarında yaşanan astronomik artışın şehir insanının yaşamı üzerindeki etkilerini dert edinmemişler, bunun yerine Samsun’daki hadiseyi dert edinip Belediye Parkının ortasına kürsü kurmuşlar.

CHP İlçe Yönetimi de kahvaltılı toplantılar düzenlemekle meşgul. Kendi kendime neden illa da kahvaltılı toplantı diye sordum.  Hemen nedense  ‘ aç ayı oynamaz’ atasözü geldi aklıma. Ben Şükrü Aydemir’in yerine olsam en azından zevahiri kurtarmak adına peynir, zeytin, yumurta gibi kahvaltılıkların fiyatlarından şikâyet eder, ondan sonra mideye indirirdim.

AKP İlçe Yönetimi sanki paralel bir evrende yaşıyorlarmış gibi gülücükler saçıyor. İsmail Uzun kar ile kaplı Cankurtaran Geçidinde hayvanlara yem dağıtırken objektiflere gülümsüyor. Üstelik resimlerin hemen altına ‘Dağlara buğday serpin, Müslüman topraklarda kuşlar aç kaldı demesinler… Hz.Ömer notunu düşüyor. Güler misin ağlar mısın? Bütün kuşları hallettiniz bir leylek kalmıştı, değil mi?   Neyse ki Cem Yılmaz twıtter da söylenmesi gerekeni söylemiş. Üstelik Silivri’de baya soğukmuş. Öyle diyolar.

Akp İlçe yönetiminden Taşkın Topaloğlu Hopa Şoförler ve Otomobilciler Esnaf Odası Başkanlığına aday. Belli ki şoför esnafının en önemli gider kalemi olan akaryakıt fiyatlarındaki astronomik artışa kayıtsız kalamamış. Öyle ‘Nas ne diyor’ gibi konulara dalmadan utangaçça olsa da gider kalemlerinin artışından bahsederek lafı pandemiye bağlamış.  Allah’tan dünya enerji fiyatlarının artışından, Avrupa’nın bizden daha pahalı yakıt kullandığından falan bahsetmemiş.  Maazallah Alman şoför esnafı hasetten çatlardı yoksa.

Hükümetin ortağı milliyetçiler ise Fetullahçılardan boşalan bürokrasinin köşe başlarını tutuyor olmaktan belli ki oldukça memnunlar.  ‘Türk vatanının’  komşuları tarafından bir ‘bitpazarı’ muamelesi görmesinden, ülke varlıklarının haraç mezat, yok parasına satılmasından hiç rahatsız değiller. Belli ki Doğu sınırımızda Gürcülerin ve Azerilerin,  Batı sınırımızda Bulgarların sudan ucuz diye yağmaladıkları ürünleri, kendi insanımızın alamaması, erişememesi  ‘Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman’ bu ahalinin ne Türklüğüne ne de Müslümanlığına zeval getirmemiş.

Elmanın diğer yarısı, milliyetçi İyi Parti yerel seçimlerde Turan Kasımoğlu ile yakaladığı beklenmedik ivmenin şaşkınlığını yaşıyor halen. Turan Kasımoğlu ara sıra kendini sosyal medya üzerinden hatırlatmasa varlıklarını unutacağız. Bu arada Turan Kasımoğlu’nun  Metaverse üzerinden Hopa’nın bütün parsellerini satın aldığı ve hatta bu parsellere doğalgaz bağlattığı söyleniyor. Ben kulislerin yalancısıyım.

Esnaf Odalarındaki seçimler de Hopa’nın gündemleri arasında. Gördüğüm kadarı ile adayların etraflıca düşünülmüş, üzerine çalışılmış bir projeksiyonları yok. Bildik, standart, basmakalıp cümlelerden ibaret her şey. Dolayısı ile kim seçilirse seçilsin hepsi bu makamları, problemlerin çözümüne dair vizyon geliştirmekten çok, daha üst basamaklara çıkan merdivenin bir basamağını da çıkmış olmak için kullanacaklarmış  gibi görünüyor.

Bu arada asıl heyecan Ticaret Odası seçimlerinde yaşanacak gibi. Hâli hazırdaki Oda Başkanı Osman Akyürek ‘şapkamı koysam kazanırım’ havasında, son dakikaya kadar bekleyecek gibi görünüyor. Adaylığını açıklayan Osman Demircioğlu olur ya seçimi kazanırsa, vaziyet biraz ‘Ha Osman Hoca, ha Hoca Osman’ tadında olacak gibi.

Hopa Ticaret Odasında mukim eşhasın ‘salon salomanje’ tarzı yaşam sürdüklerine inanıyorum. 1930’lu yılların Ankara’sında balolarda, salon toplantılarında boy gösteren ekonomik, sosyal ve siyasal alanda oldukça etkin salon adamlarını anımsatıyorlar bana. Bence ikili bir hayat yaşıyorlar; resmi toplantılarda ciddi, asık suratlı, mağrur; sokakta, mütevazı, yardımsever ve müşfik. En büyük sermayelerinin duygularını kontrol etmekte gösterdikleri olağanüstü yetenekleri olduğunu düşünüyorum. Hiçbir meselenin özüne dokunmadan, etrafından dolanmayı, yuvarlak cümleler kurmayı sevdiklerini de biliyorum. En korktukları şey ise es kaza ‘zülfiyare dokunup’ müesses nizamın temsilcilerinin aksine bir pozisyon alıyormuş gibi görünmektir. Rıfat Hisarcıklıoğlu’na bakın ne demek istediğimi anlayacaksınız.

İşte tam da bu sebeple sanayi ve ticaret alanında yaşanmakta olan onca problem dururken, buna yönelik tek cümle kurmaktan imtina eden Oda Başkanı Osman Akyürek, Oda Meclis Başkanı Gökhan Bıyıklı ve diğerleri, konfor alanlarının dışına çıkmalarına yol açmayacak bir kürsü gördüklerinde mikrofonla hemhal olmaktan geri duramıyorlar.

Son cümlelerimi bu yazı üzerine bana çatmaya niyetlenecek ‘Kemalistler’ için yazayım. Muhtemelen bu yazı üzerine Samsun’daki heykele saldırı olayını küçümsediğimi, önemsizleştirmeye çalıştığımı söyleyecekler. Haklılar; bu olayı önemsiz buluyorum. En azından yaşanan ekonomik kıtlık ortalarda bir yerde dururken, gündemin ilk sıralarına oturtulmasını küçümsüyorum.

Seksen küsür milyon ülke insanı size canını, kanını, ekmeğini, suyunu, emeğini, vergisini, ahırdaki öküzünü, ayağındaki çarığını, tarladaki buğdayını verdi. Siz bu ülkenin insanına yokluk, yoksulluk ve sömürü dışında ne verdiniz ki? Unutmayalım ki yokluk, yoksulluk sebep, ‘gericilik’ sonuçtur.