Mülakat mı liyakat mı?

0
1077

Hüseyin Özçelik

 

Anayasa’nın 70. maddesi “hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez” der. Ayrıca 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 3. maddesi kanunun temel ilkelerinin sınırlarını çizer. Bu ilkeler sınıflandırma, kariyer ve liyakat’tır.

Kanun sınıflandırmayı, “devlet kamu hizmetleri görevlerini ve bu görevlerde çalışan Devlet memurlarını görevlerin gerektirdiği niteliklere ve mesleklere göre sınıflara ayırmaktır.” diye tanımlar.

657 sayılı kanuna göre kariyer, “devlet memurlarına, yaptıkları hizmetler için lüzumlu bilgilere ve yetişme şartlarına uygun şekilde, sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme imkanını sağlamaktır.”

Yine aynı kanuna göre liyakat, “Devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkanlarla uygulanmasında Devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmaktır.”

Anayasa ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda; kamu hizmetleri görevlerine girme ve görevde yükselmelerde liyakatın esas alınması temel ilke olarak belirtilmiştir. Kariyer ve liyakat ilkelerinin temelinde işin ehline verilmesi ve hak etme anlayışı vardır. Yani etkin ve verimli bir kamu hizmetinin olmazsa olmazı yetişmiş kamu görevlileriyle mümkündür.

Uzun süredir kamu görevlilerinin iş güvencelerinin sınırlandırıldığı, liyakat yerine ideolojik yakınlık ve yandaşlık uygulamalarının öne çıktığı bir süreci yaşamaktayız.

Geçtiğimiz yıllarda kadrolaşma amacıyla gündeme getirilen ve Danıştay tarafından “objektif olmama” gerekçesiyle iptal edilen “mülakat (sözlü sınav)”ın işe girişlerde ve görevde yükselme sınavlarında kalıcı hale getirilmesi; kamuda “kadrolaşma”, torpil artmış, buna bağlı olarak işyerlerinde çalışma barışı sekteye uğramıştır.

Danıştay, sözlü sınava ilişkin yapılan düzenlemenin yürütmesini “…en uygunun seçilmesi yönünde nesnel ölçüt öngöremeyen, … atamaya yetki makamının öznel değerlendirme ve mutlak takdirine meydan verecek mahiyet taşıyan” vb ifadelerle, idarenin siyasi görüşe dayanan yapılanmasını durdurmuştur.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu da sözlü sınavla ilgili; “adayların eşit şartlarda yarışmalarını sağlayan objektif bir yöntem olan merkezi sınavlardan sonra, her türlü öznel değerlendirmeye açık bulunan ikinci bir sınavın yapılması, merkezi sınavın nesnel sonuçlarını kısmen dahi olsa etkisiz kılacağı gibi, sözü edilen sınavın tek aşamalı olarak sözlü şekilde yapılması halinde de sınavın yargısal denetimi sınırlandırılmış olacaktır.” kararını verdi ve düzenlemenin yürütmesini durdurdu.

Yargı kararına rağmen mülakatta ısrar edilmesi, kadrolaşmada ısrar anlamına mı gelmektedir? Takdir sizindir!..

Sözlü sınavların sonucunu belirleyen, sınavı yapanın ideolojik altyapısı ve buna bağlı olarak oluşan kişisel yargılardır. İçerik olarak yargı denetimini imkansız kılan sözlü sınavın açık açık torpile, kayırmacılığa elverişli sınav sistemi olduğu hepimizin aşikarıdır. Hele sözlü sınavda sorulan “pinpon topunun ağırlığı”, “bir otobüse kaç pinpon topu sığar” gibi akla ziyan sorularsa… Torpille Hükümet memuru olan, hizmet sunarken de yanlı davranacağı öngörülmelidir.

İktidarın, devlet memuru olma koşulu taşıyan her yurttaşa açık olması gereken kamu kadrolarını kendi siyasi inisiyatifi doğrultusunda doldurmak amacıyla yasal düzenlemelere (KHK’lara) başvurması durumu iyice içinden çıkılamaz bir hale dönüştürmektedir.

Merkezi sınavda dereceye giren adayların sözlü sınavda elenmesine sayısız örnek mevcuttur. Eşitlik ilkesi; hizmeti sunma ve hizmeti alma hakkına tüm yurttaşların aynı uzaklıkta olmasıyla sağlanmış olacaktır. Ataması yapılanların “devlet memuru” mu, “hükümet memuru” mu olduğunun ayırdı net belirlenmelidir.

Kamu personelinin göreve alınması ve görevde yükselmesinde taraflı bir uygulama olan ve doğrudan torpili çağrıştıran nesnellikten uzak uygulamalar bir an önce son bulmalı. Bu uygulamaların sadece çalışma barışını değil toplumsal barışı da zora soktuğu görülmelidir. Devlet memuru olma koşulu taşıyan herkes cinsiyet, inanç, etnik ve siyasi farklar gözetilmeksizin kamuda istihdam edilmelidir.