Neymiş bu halkın dili – Ateş İlyas Başsoy

0
659

Ateş İlyas Başsoy

Büyük kentlerimizden birinin muhtemel belediye başkanı adayının zayıf noktası kulağıma fısıldandı: “Evet iyi biri ama çok kibar. Varoşta “halkın dili”ni konuşamaz.”

İyi ki Bursa’nın varoşunda doğmuşum, iyi ki bir tamircinin oğluyum. Yoksa AKP eliti de, CHP eliti de kendi cam kubbelerinde yarattıkları karikatür sosyoloji analizleriyle beni kandırabilirlerdi.

Kibar bir insan “varoştaki halkın diliyle konuşamaz” diye itham ediliyorsa bu varoştaki halk çok kaba olmalı. Galiba fakirler sürekli küfrederek konuşuyorlar, birbirlerine yumruk atıyorlar ve her an yere tükürüyorlar. Acaba böyle mi gerçekten?

Bizim evin karşısında üç katlı binada Şaban ve Recep isimli iki amca, eşleri Nuriye ve Muzaffer teyze ve altı adet oğulları yaşardı: Süleyman, Yusuf, ismail, Suat, Harun, İbrahim… Yanımızda Mustafa Amca, Hatice Teyze, çocukları Meral, Murat… Cavit Amcalar, Fevziye Yengeler; Ayhan Abi, Akın Abi, Yüksel Teyze, Eyüp Amca, Üzeyir Amca, Nejat Abi, Kemal…

Büyüklerle karşılaşınca dingil gibi geçemezdin, illa selam vereceksin. Mahalledeki herkes birbirine gülümsemek zorunda. Kimse kimseyi sıkmamalı ama herkes herkesi korumalı kollamalı. Çocuklar kikirder, top oynar, kavga eder ama ses asla yükseltilmez. Camide sadece namaz kılınmaz, namaz dışında gidip takla atmaca da oynayabilirsin mesela ve çok abartmadıkça Aziz Hoca çocuklara hep göz yumar. Küfürler kahvede edilir belki ama bunlar aslında neredeyse şiir gibi ironik sözlerdir, maksat laga luga. Ve kişiselleşme asla olmaz, kimse kimseyi incitecek bir söz söylemez…

Mesela çocukların şakalarına en toleranslı abilerden biri marangoz Şaban Abi. 12 yaşında filanım, Şaban Abi’ye küfür asla değil ama onun konfor alanına girebilen hafif densiz bir söz söylüyorum. Şaban Abi’nin yüzü asılıyor ve “Bu tarz konuşmaman gerekir, çünkü toplumdaki yerini sözlerin belirler” diyor. Utançla yanaklarım kızarıyor. Halkın dili, halkın dili?

Büyükler küçüklerin yanında hep teşvik edici konuşur, iş gerginliği eve yansıtılmaz.

Semra Ablam Bursa Kız Lisesi’nde; okuldan gelirken bana illa Kafkas Pastanesinden bir şey alır ama bir şartla: Bitmeyen Kavga’yı, Çocukluğum’u veya Baba Evi’ni bitirirsem…

Burası Bursa Papazçeşme, tamirhaneler mahallesi: Gürcüler, Çerkezler, Arnavutlar, Macırlar, Kürtler, Manavlar…

Kayseri’de yatılı okulum, istanbul varoşlarında Karadeniz, İç Anadolu, Güneydoğu göçmen mahallelerinde yaşadıklarım, dostluklarım… Bağcılar’daki arkadaş evi, Güngören’de bizi sık sık yemeğe davet eden arkadaşımın ailesi: Yer sofrasında binbir adap: kahve içme adabı, çorba içme adabı, rakı içme adabı; selamlaşma veya bayramlaşma adabı…

Bu ülkenin çok büyük bölümü nazik insanlarından oluşur dostlar. Dizilerde, filmlerde yayılmaya çalışılan klişelerin aksine fakirlerin geneli çok kibar insanlardır.

“Adamın dengesini iki şey bozar: Biri çükü, biri yükü” diye bir laf vardır. Cinsel ve ekonomik yetersizlerle sapıtanlar olur, her ülkede olur.

Gelişmiş ülkelerde vatandaşa leblebi dağıtır gibi kredi kartı dağıtamazsın; “tüketici kredisi” diye bir şey olmaz: Tüketmek için faizle borç alamazsın. Kredi yatırım için verilir.

Çünkü borçlanırsan onurun kırılır. Onuru kırılan insan yanlış şeyler yapar. Toplumun ahlakı borçla ve cinsel baskıyla bozulur ki her ikisi de bu ülkede bolca var.

Flört fahişelik dersen fahişelik flört haline dönüşür. Bu hızlı bilgi çağında kız ve erkek çocukları arasına set çekmeye çalışmak, nesillerin tüm enerjisini o seti aşmaya harcaması ve bu sırada kafalarını gözlerini yarmaları sonucunu doğurur.

Türkiye’de ahlaksızlık tepeden aşağıya transfer edilir. Parayla böbürlenmenin temelinde borç sarmalı ve sürekli tetiklenen cinsel başarısızlık güdüleri vardır. Hepsi bir devlet projesi.

Ama yine de başarılı olamıyorlar. Yine de annelerin birçoğu çocuklarına güzel öğütler veriyor; Esenler’de okuldan hızlı adımlarla eve gelen çocuklar komşu amca ve teyzeleri görünce yine de gülümsüyor.

Bizi yoksun hissettirip tartımızı bozmaya çalışıyorlar ama beceremiyorlar bir türlü. Nezaket, saygı, dayanışma tüm kötü koşullara rağmen nesilden nesile devam ediyor. Münir Özkul veya Adile Naşit bu nedenle ölmüyor ve Zeki Müren de bizi hala bu nedenle görüyor.

Halkın dili kibar bir dildir.

“Halk analizi” sadece taksi şoförüyle konuşmaktan ibaret zevat kendi de bir köylü çocuğu olduğu halde çıktığı kabuğu unutabilir. Ölçüsüz genellemelerin hatalı olmasının nedeni adı üstünde “ölçüsüz” olmaları. Bilginin olmadığı yerde hurafe vardır.

Aldığımız eğitim bize halkı yaftalama, ötekileştirme ve hatta başkalaştırma hakkı vermiyor.

Ak Partisi ve Halk Partisi kubbelerinden çıkıp halkı tanıdıkça herkes çok daha kibar olacak.