Yaşam boyu cinsellik – Nihan Osmanağaoğlu

0
1720

Nihan Osmanağaoğlu

İnsan cinselliğini konuşabilmek oldukça çetrefilli ve bir miktar da tabudur. Çoğu hayvandan insanı ayıran, insan cinselliğinin sadece üreme amacı taşımaması ve başkalarının gözünün önünde yaşanmıyor olması yani mahrem olmasıdır. Cinsellik hakkında konuşmanın çetrefili biraz bu mahremiyetten biraz da biyolojik cinsiyetlere atfedilmiş, bir nesilden diğerine aktarageldiğimiz cinsiyet rollerinin iki yüzlü bir bıçak gibi kesmesinden gelir, ataerk olan her kültürde. Öte yandan haz almak cinsellik başta olmak üzere çoğu konuda aşil topuğu gibidir insanın ama arzu peşinde koşarken doz ayarı uygun şekilde yapılamadığında haz arayışımız şifa değil zarar getirir.

Cinsellik hakkında toplumca konuştuğumuz zamanlar genellikle herhangi bir medyada cinsel istismar ile ilgili bir haberin ortaya çıkmasından hemen sonraki bir kaç gün içinde olur. Yani  aslında bu konu hakkında olması gerekenden çok olmaması gerekeni daha rahat ve daha çok konuşuruz. Genellikle de tepkimiz bu haberleri kınayıp, lanetleyerek ya da sokaklarda yürüyüşler düzenlemek yönündedir. Haksızlığa, zorbalığa karşı bir adalet talep eder, tepkimizi gösteririz. Toplumsal vicdanı rahatlatmak adına hukuk yoluyla adaleti talep etmeliyiz de fakat çoğu zaman olayı lanetlemek üzerinden ses yükselterek üzerimize düşeni yaptığımızı, kendimize ve gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzu yerine bu yolla getirdiğimizi düşünür ve korunaklı alanlarımıza yani cinsellik hakkında konuşmadığımız alanlarımıza geri döneriz. Unutmayacağız desek de, gündelik hayatımıza geri döndüğümüzde unutur ve ancak bir sonraki cinsel istismar haberinde tekrar tepki gösteririz. Sırf bu tepki üzerinden geliştirdiğimiz garip bir kimliğimiz var ve bu kimlik oluşturma yöntemimiz esas toplumsal yaramız. Yapıcı ve kalıcı çözümün önündeki en garip engelimiz.

Bireyler olarak oluşturduğumuz daha büyük sistemin içinde yani toplumsal sistemin içinde, cinsel istismar konusunda yaptırım gücü yüksek bir takım düzenlemeler gerekiyor elbette. Beraberce huzur içinde yaşayabilmek için bu gerekiyor fakat her insanın ve ailenin de kendi içinde bir sistem olduğunu düşünürsek, daha küçük sistemlerimizin içinde aslında cinselliği konuşmayız. Çünkü bu konuyu konuşmak ya mahremiyetinden ötürü zor gelir, ya da ayıp hatta günah olduğu söylenmiştir ve böyle inanmışızdır. Çünkü evimizde protesto edeceğimiz pek bir şey de yoktur. Konuştuklarımız kadar konuşmadıklarımız da önemlidir. Aslında olmaması, yaşanmaması, ve yaşatılmaması gereken istismar konusunda ses yükseltmekten çekinmezken, cinselliğin fiziksel ve ruhsal sağlığı ilgilendiren kısmını çoğunlukla görmezden geliriz. Sağlık kısmını görmezden geliriz, belki bize de öğretilmemiştir kendi ailemiz içinde. Bu yüzden bilmediğimiz hatta aklımıza bile gelmediği olur. Türk toplumunda cinsellik tabu ve mahrem bir alan olageldiği için, bu konuda elimizi taşın altına sokmaktan fazlasıyla çekinen tavırlarımız ve yöntemlerimiz vardır.

Cinsellik gibi çetrefilli ve mahrem bir alanda daha derine dalmadan böyle bir giriş yapma sebebim bir miktar farkındalık yaratmaktan başka bir şey değil. Bu yazı için dikkat çekmek istediğim en kritik nokta da aslında “yöntem” kelimesinde gizli çünkü bizler aslında birbirimize değil kullandığımız yöntemlere tepki veriyoruz. Sadece cinsellik konusunda değil, her konuda çünkü başka bir insanı da içeren ihtiyaçlarımız olduğunda, bu o insandan/ insanlardan bir talebimiz olduğu anlamına gelir. Bu talebi kimimiz açık ve net bir şekilde nezaket ve rica içeren bir yöntem kullanarak, kimimiz doğrudan söylemek yerine ipucu bırakıp anlaşılmayı bekleyerek muğlak bir şekilde, kimimiz kabaca ve emrederek, kimimiz “hayır” yanıtını da kabullenememişse ve karşısındakini kendinden zayıf görüyorsa o insan üzerinde gücünü denemekten çekinmeyerek zorba bir yöntemle dile getirir ya da davranışa döker. Dolayısıyla talep/amaç her ne olursa olsun, o yolda kullandığımız yöntem hem kim olduğumuzu hem de bize geri dönecek tepkilerin büyük bir kısmını belirleyici bir rol oynayacaktır. Türk toplumunun genelinde cinsellik konusunda kullanılan yöntemler en kaba noktasında zorbalık ve istismar, daha göze batmayan noktalarında muğlak bir manipülasyon ya da düzgün kelimelerle açık ve net bir şekilde konuşmak yerine ipuçları bırakmak sonra da konuyu bi o yana bi bu yana işe geldiği gibi çekiştirmektir. Yok sayanımız da çoktur ve yok sayıp görmezden gelirken ortada bir davranış ya da söylemin olmaması bunun da yapıcı olmayan bir yöntem olduğu gerçeğini değiştirmez. Bedenini, ihtiyaçlarını, ve arzularını fark edip tanımaya gerek duymamış insanların çoğu da ne istekleri konusunda net olabilir, ne başkalarının farkında olur, ne de sınır adabı bilerek davranır.

Cinsel istismar haberlerinden sonra toplumca sık konuştuğumuz konulardan biri de – eğer mağduru suçlu bulma ya da çıkarma gibi yöntemlerle konu saptırmaya çalışılmıyorsa- bedenin dokunulmazlığı ilkesidir ve bunu da çoğu zaman hukuksal çerçeveden konuşur, birey olarak “bedenime kim ne zaman ve hangi koşullar altında dokunabilir ve dokunamaz”  ya da “kimin bedenine ne zaman ve hangi koşullar altında dokunabilirim ya da dokunmam uygun olmaz” kısmını geri plana iteriz. Bedenin dokunulmazlığını nerde başlıyor nerde bitiyor, birey olarak bedenimizin ve fiziksel alanımızın sınırlarını nasıl çiziyoruz, bedenimizi tanıyor muyuz, ihtiyaçlarını ve güdülerini anlayabiliyor muyuz, bu ihtiyaçları ve güdüleri uygun şekilde konuşabiliyor muyuz, bu güdülere ve ihtiyaçlara uygun sınır çizip gerektiğine hayır gerektiğinde evet diyebiliyor gerektiğinde harekete geçip gerektiğinde kendimize dur diyebiliyor muyuz, cinsellik konusunda kişisel sınırlarımızı gevşetirken ya da çizerken kullandığımız yöntemler neler gibi soruları geri plana iter, çoğu zaman da görmezden gelir ya da konuşulmasına fırsat tanımayız. Bu konuda engin bir farkındalık için bedene ve sınır adabına dair o ağacı yaşken eğmeye başlamak gerekir.

Bir erkek ve bir dişi hücrenin birleşip, varoluşa dönüşmesidir bizlere can veren. Bu anlamda cinsellik hem yaratım alanlarımızdan biridir, hem de hayat bulmamızın en temel sebebidir. Dolayısıyla cinselliğe yaklaşımımız ve yöntemlerimiz, hayata ve kendi varoluşumuza nasıl baktığımız hakkında da ipucu verir. Varoluşumuzun en birincil sebebi olan cinselliğe ne zaman yabancılaştığımız ya da cinselliğin nasıl bu kadar çetrefilli bir hal aldığı değil aslında burda tartışmak istediğim. Kendi varoluşumuzla tekrar sağlıklı bir temasa geçebilmek adına hem cinsellikten hayat bulmuş varlıklar olarak hem de kendi cinselliği de olan varlıklar olarak hayatın ilk yıllarında kendi bedenimizi ve sınırlarımızı, sonraki yıllarında da bir başka insanın bedenini ve sınırlarını tanıyıp anlayabilmek için bir insanı yaşam boyu nasıl bilinçlendirebilirizi, doğru bildiğimiz yanlışları, yok saydıklarımızı ve konuşmaktan çekildiklerimizi konuşmak istiyorum. Fakat ondan da öte, cinsel istismara uğramış çocuklarla çalışmış bir ruh sağlığı uzmanı olarak konuşmak istediğim daha temel bir nokta var: cinsel istismar olduğunda sadece lanetlemek yerine, bu olaylar daha olmadan önüne geçebilmek, her türlü önleyici tedbirlere rağmen bir cinsel istismar gerçekleştiğinde de zamana yayılarak devam etmesini önlemek adına neler yapılabilirizi, bedene dair bilinçlenebilmeyi, ve cinsel eğitimin hangi yaşta başlayıp nasıl devam etmesi gerektiğini konuşmak istiyorum. Hem bir insan hem bir uzman olarak yapıcı ve kalıcı çözümleri tartışacağımız esas noktanın bu olduğuna inanıyorum.

Cinsel gelişimin yaşam boyu bir gelişim olduğunu da hatırlatarak, bu eğitimin bir gecede verilmeyeceğini de belirtmem gerekir. Biraz da bu sebeple uzun bir yazı olarak değil bir yazı dizisi olarak düşündük bunu. İlk olarak konuya yumuşak ve anlaşılır bir giriş yapmak, cinsellik konusundaki inanç ve önyargılarımızı sorgulayıp düşündürmek, konuşulan kısmından çok konuşulmayan kısmına yani sağlık kısmına odağı kaydırma amacı taşıyan bir yazı dizisi olsun istedik. Sorunları değil, çözümleri konuşalım ya da en azından daha küçük sistemlerin içinde yapabileceklerimizi konuşalım istedik. Doğum öncesi bebeğin cinsiyetinin öğrenilmesiyle başlayıp ergenliğin son evresine kadar hem ebeveyn olarak kendimizi hem de çocuğu bilgilendirmek üzerine bir cinsel eğitim gereklidir. Farklı gelişim dönemlerinde farklı bilgilere ihtiyaç duyulacağı için, çocuğa verilen eğitimin temel ölçütü yaşı olmalıdır. Cinsel eğitim çerçevesinde değişik yaş grubundaki çocukların cinsellikle ve bedenlerindeki değişimlerle ilgili bilmesi gerekenler, çocukların merak ettikleri, kendi bedenlerini keşiflerine nasıl yaklaşmak gerektiği ve bütün bunları anlatırken kullanmamız gereken yöntemleri tartışalım istedik. Bir sonraki yazıda erken yaş dönemi çocuklarında cinsel eğitimi, onu takip eden yazılarda da önce okul dönemi öncesinde sonra da ergenlik dönemindeki çocuklarda cinsel eğitime değinelim istedik. Cinsel eğitim biz yetişkinlerin aklına geldiği şekilde pozisyonların ve sevişmenin anlatımı anlamına değil, kendi bedenleriyle sağlıklı temasını yitirmemiş, kendisinin ve başkalarının bedenini ve sınırlarını anlayıp sözde değil özde saygı duyabilen bireyleri yetiştirebilmek anlamına gelir. Yetişkin olarak cinsellik konusunda sağlıklı algı ve davranışlara varabilmek için ise, henüz erken yaş dönemindeki bireye/çocuğa yaşam boyu cinsel gelişimi sağlık odaklı bir şekilde açıkça ve anlayabileceği şekilde anlatmaktan başka yolumuz da yok.

Yaşam boyu cinsellik 2 . Okul öncesi dönem

Yaşam boyu cinsellik 3 – Okul öncesi ergenlik dönemi