Atatürk’ten gelen mektup – Ateş İlyas Başsoy

0
941

Ateş İlyas Başsoy

 

Yazarın notu: Geçen hafta “Mustafa Kemal Atatürk” imzalı bir mektup aldım. Önce saplantılı bir Sözcü okurunun yaptığı bir şaka diye düşündüm ama itikadı kuvvetli bir insan olduğum için, ne olur ne olmaz diye sizle paylaşmak istedim. Gözlerini yoracaklara peşinen söylemeliyim ki, mektubun büyük bölümüne katılmam mümkün değil ama elçiye zeval olmazmış.

Atatürk’ün notu: Çocuk, bu mektubu sana yolladım diye kendini bir şey sanma. Böyle bir fırsat doğdu ve Birgün’ü seçtim. Bunun nedenini mektubun sonunda açıklayacağım. Aklıma gelen ilk Birgüncü elbette sen değildin. Önce Melih Pekdemir’e attım, ilgilenmedi bile, Doğan Tılıç hâlâ anlamadığım bir şekilde gazetede yazarlık teklif etti, Selçuk Candansayar ise “Yanında Freud varken bana laf düşmez” diye dalga geçti. Bütün kapıları çaldıktan sonra sana kadar geldim.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Kıymetli Mebusları

Şimdinin makbulü geçmişle değil, gelecekle evli olanıdır. Bu nedenle “bu mektup nasıl yazıldı?” yerine, “bu mektup neden yazıldı?” sorusunu yanıtlayacağım.

Beni yanlış anlıyor ve bu nedenle yanlış yorumluyorsunuz. Sevgileriniz de, öfkeleriniz temelli hatalar içeriyor. CHP’liler beni hep bir kanun koyucu ve bir sabitleyici olarak gösteriyor. Oysa ben bir manevra adamıyım. Tüm büyük devlet adamları yaşadıkları çağa ve bulundukları duruma göre manevra yaparlar, bazıları da bu manevra sırasında uçuruma yuvarlanırlar. İdareciler ise sadece idare ederler. Türkiye benden sonra yıllar boyunca “idare edildi”. İdealist gençler dışında kimse elini taşın altına koymadı.

Selanik’te doğdum. Orta Doğu, Kafkasya, Balkanlar, hepsi bizim. “Bizim” derken, “Türk”ün demek istemiyorum. O ülkelerde yaşayan herkesi “biz” grubu içine alıyorum. Ulusalcılık gerçekten umurumda mıydı sanıyordunuz? Bir türlü anlamadınız değil mi? Yaptığımız mevzi korumak, topyekün bir yok oluşa karşı bir siper yaratmaktı. Ben iki dünya savaşı arasında iktidardım. O zamanla bu zaman bir mi? Şimdi işler değişti. Dünya değişti. Her şey değişti. Bu teknoloji çağında neye sınır koyabiliyorsun da, toprağa koyacaksın?

Ben her zaman gelişmiş ülkeleri örnek aldım. Bölünen bir tek gelişmiş ülke söyleyin. Aksine hepsi üst yapıda birleşiyor, sınırları eritiyor. Çünkü ne kadar sınır, o kadar makam, o kadar israf, o kadar kibir. Yurtta barışın yolu önce bölgede sonra dünyada barıştan geçiyor. Bunları yıllar önce yazdım ama sözlerimi ayet gibi okuyanlar görmezden geldi. Tepemde Hitler, Stalin varken, en zor şartlarda söyledim bunları.

Balkanlar, Kafkasya, Anadolu ve Mezopotamya tarih boyunca imparatorlukların doğal sınırı oldu. Ben bu doğal sınırlara Misak-ı Sevgi diyorum ve bölgedeki ülkelere birleşmelerini öneriyorum. Bunu Yeni Osmanlıcılık’la filan karıştırmayın. Her millette var bu tip saplantılar. Her ülkede kibirli, kaz kafalı, işgalci dingiller var. Akılları hep aynı çalışıyor, hepsi ‘zapt etme’ derdinde, hepsi zapturaptan rütbe peşinde. Birlik olunmazsa hep bunlar kazanacak. Ve onlar kazandıkça her yer gitgide şovenleşen, daralan ve nihayet yok olan kara deliklere dönecek.

CHP’liler, kurtuluş burada. Bir adım atın, gerisi gelir. Önce tartışmayı açın. Otuz yıl geçmeden bölgedeki ulusal sınırlar yok olur. Avrupa Birliği de böyle kurulmadı mı? Türkiye tüm Arap ülkeleri için modeldir. Bu model benim modelim, niye sahip çıkmıyorsunuz? Birlik olunca ticaret artar, bolluk artar. Projeyi ortaya attığın anda, pragmatik seçmeni kendine çeker ve iktidar olursun.

BDP’li arkadaşlar. Üzerinizde büyük yük var. Yıllar içinde anladım ki, siz en büyük birleştiricisiniz. Bu birliği kurmak için sizin varlığınız ve iradeniz şart.

Amerika üçkağıtçıdır. Onun tek derdi bölgedeki kaynakları sorunsuzca tüketmek. En sorunsuz olduğu yerin Suudi Arabistan olduğuna bakarsınız, bizi nereye götürmek istediğini anlarsınız. BOP teranesiyle ülkeye ılımlı İslam denilen sünni faşist dikta gelecek. Sünni faşizmi, bölgeye sonsuza dek sürecek bir kahırdan başka bir şey getirmeyecek. Batı’nın umurunda mı? Duvarları yeterince kalın oldukça ve para aktıkça ne zaman umursadı ki? Oysa radikal dincilik her ülkenin sorunu. Ev alırken kışı da düşüneceksin Kürt arkadaş, unutma bu sözü.

Ak Partili arkadaşlarım, hepiniz benim çocuklarımsınız, petrol parasının sıcaklığına aldanmayın. Şimdilik dere tarlanıza akıyor diye keyiflisiniz ama bu sizi de yok edecek bir tuzak. Petrol önce içini ısıtır, sonra canını yakar. Herkes kendi dinine ve mezhebine inanacağı için, dinle birlik kurulmaz. Laikliği cami avlusuna bırakmayın, bu ülkeyi Vahabiye yapmayın. Din su gibidir. Vücudumuzun büyük bölümünü oluşturur ve o olmadan yaşanmaz. Ancak fazla su insanı boğar. Selin önünde kimse duramaz.

Kişisel istisnaları ayırırsak TBMM tamamen sağcılardan oluşur. Meclisin ideolojik ayrımı, İsmet ve Celal’in masada solumda ve sağımda oturması kadardır. Aradaki fark TÜSİAD mı, MÜSİAD mı düzeyinden ileri gitmez, ihale vakti kimse ezan sesi duymaz. Sağcı bilinenleri hakiki, solcu bilinenleri yapay gösteren de budur.

Bu yazıyı Birgün’e yolladım çünkü onlar hepimizden farklı. Çünkü onlar hayata bizim gibi bakmıyorlar. Bir gün hakim olmalarını istemem ama bu yolda hakem olmalarını dilerim. Umarım devrimciler de destek verirler ve bir an önce Orta Dünya Birliği kurulur. Sosyalist ve anarşistler katılmadan böyle bir birlik hayali asla gerçekleşmez.

Hatalar yaptım mı? Evet yaptım. Ama hayatım boyunca hep ileri gitmek için çalıştım. Beni izlediğini düşünen insanların çoğu taktiklerimi strateji, araçlarımı amaç sanıyor. Oysa önemsediğim tek konu, aklı egemen kılmak oldu hep, başka bir şey değil.

Eğer birlik olmazsak, korkarım yüzlerce yıl geriye düşeceğimiz günler yakındır. Bu tehdit bölgedeki tüm halklar için geçerli. Özgür insanlar, özgür kadın ve erkekler, özgür sanat ve bilim için; bitmeyecek savaşlarda katil veya maktul olmak yerine, müzisyen, doktor, teknisyen olacak nesiller için: Birlik, birlik, birlik… Sözüm budur. Manevra budur. Ve tek çare budur.

Arz ederim.”

25.2.13 BirGün